29 Nisan 2009 Çarşamba

POLİKİNİK DİLEMMA 8. görüngü






Gölge sahibi beyaz bile olsa düşen gölgesi yine koyudur.
Muhiddin-i Arabi
“Füsus ül-Hikem”




hell metalik bodleran faslı

bir takım habis ve uğursuz met-ağ-four lar
belki biraz o-yun bozan
tablasında n-naylon bebekler satan
kar-anlık ışık-t-an tan-rı
ve benim için belki
ağzına bir gül sıkıştırmıştı
şakağına kurşun sıkarken diyecekler
tabularasasında naylon bebekler
satan
karanlık ışıktan tanrı









söykü:
rüya


çekirge krallığı indi gökyüzünden
güneşte parlayan zırhları ve renkli
bayraklarıyla

tek ve beyaz bir kaplan vardı vadilerde
dağların gölgeleri üzerine düşmemiş

tek bir pençe ile
çekirge kralının zırhını parçaladı
tek bir kükreyişi rüzgarları durdurdu

artık kana bulanmış birkaç bayrak
vardı çimenlerde

kaplan altın zırhlı bir savaşçının
altın kalkanında
bir gölge semboldü












ve altın zırhlı kükreyerek uyandı
bu garip rüyasından
bir tan vakti kanlı büyük savaşın sabahında

o gün akşam olurken kalkanında çekirge sembolü olan savaşçının enli kılıcıyla
ölümü tatmak üzereydi

magripliyi şaşırtan o uzaklardan gelen kaplan kükremesi olmasaydı

bindokuzyüzdoksandört







bir şehr’çün şiir



sana bir kan-alizasyondan sızacağım
kâb ustanbul

onaralıkbindokuzyüzdoksandört









söykü:

sır



kara büyücü abat yüzünü gösterdi
bakışsızdı yüzü
bakışsız kara büyü abat kara bir
boğa olup
güzel nelbün’e yamaştı

nelbün kanmadı
kara büyücü abat’ı derin uçuruma itti
gözleri kanıyordu nelbün’ün

abat yeşil bir kertenkele olup kurtuldu
nelbün kaçarken uçuruma düştü
saçları kayalara takıldı
kayalarda sarı otlar bitti

sarı otlarda kara bir gül bitti
ayın hilâl olacağı gecenin sabahı











söykü


yeşil ayaklı kuş ve kara üzümler
ebru ağaçlar devingen
parmaklarımda şekillenir girdaplar
ilmik ilmikti düğümdü gördüğüm

hurafeler sayıklamakta
bir canbaz deli

o kadar genişti ki gökyüzüne sığmadı
ruhum
yağmur yağdı ipince
gökkuşağı aktı
sonra sinsi bir elips çizdi zaman

henüz madenler akışkan ve sıcaktı içimde
yelkenli gemiler yoktu daha
tıpkı mamutların da olmadığı gibi

saf enerjiyle kasıldı gözlerim
et doğmadan ot bitti
artık sular da gökyüzü kadar genişti

büyük çamağacı ormanlarında
hayvanların homurtusunu işittim

talihe ait ne varsa kaybedilmişti ki
kumsallarda ayak izleri belirdi
şimdi kayalar büyük
otlar ve ağaçlar sararmış
gökyüzü daraldı

talihsizdin ve yordun onları
artık yağmurun ipince yağması faydasız
çünkü talihsizdin yordun onları


bindokuzyüzdoksandört







söykü
minator’un düşü



derin dehlizlerden geçilerek
kehribar odacıklardan
oluşan bir yapının eşiklerinden
atlanır
açılır demir parmaklıklar

uzak odalardan saatlerin tik takları duyulur

hangi zamanlara ait olduğu belli olmayan
tahta bebeklerin
yüzlerindeki gülümsemeler
altın yaldızlı sedef kakmalı
küçük tahta sandıklarda odaklaşır

o sandıklarda yeşil
çok büyük balinaların yaşadığı denizlerden
deniz kabukları
herbiri ayrı bir büyüye ait tılsım mışçasına
parlamakta

açık denizde tatlı gıcırtılarla
yol almakta olan bir yelkenli
kadar kor karak odalar boyu
koşturmaktaydı


aralıkbindokuzyüzdoksandört










söykü
bir merdiven altı cinninden tavsiye

kü-çük kızlar
kavanozlarında salça saklar
kü-çük mutlu
gelecek günler’çün

heyhat gelmez

gelen –ö
diye
küçük oğlanlardır

sonra hep beraber
-lüm olurlar

bindokuzyüzdoksandört










söykü
bir hint gölge oyunu şeytanının öğleden sonrası




dişi örümceğin erkeğini yemesi gibi
huzur verir
senin aşkın

gönlümde(n) yaralar
ah o yaralar
sa o yaralar

ikiocakbindokuzyüzdoksanbeş



açıklamalar:


*bu görüngü ikinci çoğaltım olarak
19 haziran 1998’de belirmiştir
*bu görüngüde yer alan bazı metinler elden geçirilerek yeniden yazılmış kimi resimler çıkarılmıştır

polikinikdilemma@hotmail.com
polikinikdilemma@yahoo.co.uk

27 Nisan 2009 Pazartesi

POLİKİNİK DİLEMMA GÖRÜNGÜ 36









duyarlı duvar / fötr şapkalı aziz

lanetle anılır
duvarın köşesinde eldivenli zattır bayım
esküze mua muadilli atım
toy bir kuş tepemde uçan diye
kapı dışında kalmış eksik kabuklar
abluka altında yıkılır sakınmayana değer
her karanlık sabahlarda dolaptaki askıdan alınır
giyilir değer
giyilmez değmez
arkasında şemsiyeli bayandır dövünür dizinden
izi hiç belli olmamıştır kendi hatası
herkes kendini öldürür zaten
arkadan gördüm seni hep neden
o kadar kötüydün anlaşılan
yanıltmadın
kımıldamaz ki kalbinizdeki yapraklarınızdan
tekin olmayan kalp karaşır da akar
yürümeyi öğrenilir kendine kendine doğru






Altıhaziranikibinyedi



dip not:
tırnağının köşesindeki çıkıntıları
ve dahi hatta dahil olunan tüm sözleri
kıyıdan dönüşleri asal sayılarla çarpın
aklından çıkaran aklından aklını çıkaran
diyarın tüm tekil adreslerini bozar
sancı sancı
tüm sokaklara sancı salındı
ardına bakılmadan akli dengeyi bozar
kalemi köşeye koy dum duma dum
düşün
kimi gidişin kimi gelişin













balıklı aziz (ilahi)


sordum
kenarından basılmış yağ dökülmüş
bir köşesinden az yırtılmış
sarıya boyanmış gaztekağıdına
böyle iyidir dedi

sordum
hafifçe başını eğmiş
saçları az düşmüş serpintili
sırtında ince ve beyaz
beyaz az kirli
böyle iyi dedi

sordum ve ardına astım
ardında arkasında olmaz bir gaztekağıdı
önde burda başını eğik tutar balıklı aziz




onüçhaziranikibinyedi

























kara aziz




geceleri kapanırken kepenkler taşar
akar gider ışıklar asla yola gelmez

lütfen aşağıdaki seçenekleri işaretleyin
a) akut bir dil
b) yâkut bir dil

kaçan kaç an kedi sebebi de saklar
edebî
ruhsal bozukluktan sanmayınız
kaçan kedi diye korkulur
korkuluğa sarılın en yapmayandır

c) kunt bir dildir
korkulur ne yapmayandır*






yirmihaziranikibinyedi






*alt okuma
korsan yakarsın
külsen uçar
gülsen geçersin
kısık ateşte kıstırılmış
belkemiğinden kapışılmış
*peşin fikirlenme









şiir mahallesi azizleri






çanlı aziz

kalabalık karanlıklarda ürkek barınılır
ve bakırdan buhurdan aydınlatır
karanlıklarda ürkek bakılır

ve eller azar azar yıllanır
sonra giderler

az hep yinelenir

ay ayaklarından fışkırır
izidir
ayın ışığı ayaklarında

az hep yinelenir
sanki aynı yeni ay sen öyle san
ezdiğin ay ışığı


sekizeylülikibinyedi







kırık ayna azizi

aynadan düşmüşüm
düş olan düşoğlan oturur yamacına
o aynanın o yalandan bulamacına
kaçak bir çay markasıdır aynadan

kısık sesle kırılır bu aylandız aynada
kazılmış bir kuyuda uyur ( kudurmaz mı )
ve çok gevşek uçar gecenin kuşları
geceye tutunur sapır sapır dökülürler
düş oturur yamacına










dip not
kim buyurdu geldi eski tenden
ellerinden akıp giden gövden
sakın veya kopma tenden
en alttaki bohçada kaldın sen
en yeşil bahçede sandın sen

dokuzeylülikibinyedi









zamansız aziz

yanmışsa yanılmıştır ismi
gölgeli göllerde bitmişti zaman
uzun zaman uzun gölgedir
uzun gölge düşürür yürürken

kara buğdaydan harflerinle
ismini yazamaz yaz

kara buğdaydan harflerinle
ismini yazamaz kış

bir mürekkepten akıp sızmaz ki sızı
karalar karalar da yazmaz
azman zaman hapseder bizi

kuklasıyız uzundur gölgemiz
kuzgundur gözlerimiz


oneylülikibinyedi









eski aziz 1




serzeniş sezdim suratlarda
sırrı sıvadım kaba
kapadım açtım şehir düştü
irkildim
giderken anladım ki
buharın sırrı makinadaydı
sonra şehrin bir kenarına iliştim
orada ilişilmemiş yerlerinde kaldı parçalarım
bilirim
çünkü işitirim sesleri cebimde
kabın içi karanlık bir anlık
karanlık da bir ışık
silinir mi bilmez kimse
açtım şehre düştüm
şehir bir kâbus
bilirdim

yirmialtıeylülikibinyedi









eski aziz 2




sarı basmış taşa takılmış
serin sabahın cumbasında
ve sahanlığında koşturan kediler
izlenir bahçede yaşlı bir incir
yağmurdan ardından sesler
ağır tambura ait tesellisiz

yirmialtıeylülikibinyedi

bu görüngüde dinlenebilir


1 For the love of god / Steve Vai
2 While my guitar gently weeps / The Beatles
3 Sevda çiçeği / Fikret Kızılok
4 Dreamer / Supertramp
5 Sttin on the dock of the bay / Otis Reading
6 Old and wise / Alan Parsons Project
7 Last goodbye / Jeff Buckley


açıklamalar

yirmialtı eylül ikibinyedi bu görüngünün bittiğine karar verdim
son üç dört görüngüde şehri yazmaya devam ettim
daha ayrıntıya girdim sanırım
33. görüngünün alt ismi diğerleriydi
ve metafizik karışmıştı
müzik olgusu da kendimce yöntemlerle araya girdi
sonra 34. görüngüde her sokakta herkesin bildiği fakat gerçekte de var olmasına rağmen hiç kimsenin hiç bilmediği hatta hissedemediği sokak tapınaklarını yazdım
35. görüngüdeyse şehrin sokaklarının köşesinin bucağının en uçtaki ayrıntıları gözüktü
36. görüngüde ise tek tek bazı portreler belirdi

* bu görüngü her zaman belirtildiği gibi büyük usta Jorge Luis Borges’e hep ustam olarak kabul ettiğim Albrecht Dürer’e onların büyük ruhlarına bize bıraktıkları eşsiz değerlere sonsuz teşekkürlerle naçizane adanmıştır

iletişmemek için gereksiz adresler:
polikinikdilemma@hotmail.com
polikinikdilemmaster@gmail.compolikinikdilemma@yahoo.co.uk

20 Nisan 2009 Pazartesi

POLİKİNİK DİLEMMA 7. görüngü

et ve kan ile gerilmiş bir ağdır
ortasında içorganlarım
gözlerim dişlerim

ışıklarıyla
parlamakta
parmaklarımdan
rüzgâr çanları

soluğu kesik başım

beni yakalamak için gerilmiş
bu ağda








gecenin kısrağı


sessiz gökyüzüne saplanmışçasına kayalıklar
üzerinde
karanlık kalenin kalın duvarlarında
kötü ruhun
masum haykırışları
ürkütücü büyüklükteki
bakır rengi kanatlı at heykeli
ki rüyalarda sanrılara
ve kâbuslara


ve pencerelerimizi ölü böcekler
ve heycanlarımızı
ağaçların mor gölgeleri süsler


kötü ruh bir kez daha haykırmakta
masumca
alev alev yanmakta
olan nehirden



onsekizhaziranbindkuzyüzdoksandört







bonn bon boon bonn drabatja moge re
drabatja-d mon boonoooo


kara büyü



şafaktan da ötede kara bir nehir
saf aşktan tam ötede kara bir yılan
gibi zehir
ve şehir

forr evırr end e dey
hıyanet ve gıybet
el el macik kemik

şevvâl end rebi’ül-evvell
bir perçemlik saç s zehir
iblisin alacakaranlıktaki ejderhaları

kaplasın ateş kaplanları
yek dü dubara sameh kaf
kef keyf gecenin karanlık kısrakları
birer mızrak gibi
ıbant obscuri sola sub nocte per umbram
boynuzlu tan tanrının buyruğunda
kediler ve geceler girsin hırçın ruhlara
sulara



birekimbindokuzyüzdoksandört











son şirk





güya bir akasya olsa
kalbim kalbinde solsa

şevkât olur dikenleri

güya şeytan kaderini kaybetmiş olsa
tanrı da unutuş olur



yirmibirtemmuzbindokuzyüzdoksanbeş







Düş, bir oyun yazarıdır
zırhtan rüzgâr üzerindeki tiyatrosunda
gölgelere güzel giysiler giydirir.

Luis de Gongora y Argole
(1561-1627) İspanyol şair



inkubus


ölüm karanlık çehresiyle
bakarak
siyah kadifelerde soluyordu
gökyüzünde güneş kıvranarak
ve bütün eski yaralarıma bir kargı
gibi saplandı


katı kaskatı bir yağmur yağıyor
bir cenin gibi hissediyorum
çırpınan debelenen
yağmurun gürültüsü sarmış her yanı
kargışlanmış yeşil kanatlı
bir melek gibi düşüyorum



onyedihaziranbindokuzyüzdoksandört










goliath




geçen zamanda dökülmekte
yaşlı bir çınarın
buruşmuş yaprakları denli
pullarım sönmekte
gözlerimdeki sarı ışık


öldürüp de yaşlı pis bir sürüngeni
oturmuştum volkanların üstündeki
bu yüce tahta
elimde acımasız baltamla
çok yıl önce

şimdi davut isminde
bir çocuk
göz koymuş
elinde ince parlak kılıcıyla

ama o toy
bilmez
ölüm her zaman daha gençtir



onsekizhaziranbindokuzyüzdoksandört






açıklamalar:


*bu görüngü ikinci çoğaltım olarak 21 mart 1998’de belirmiştir
*bu görüngüde o tarihlerde yer alan birçok metin elden geçirilip tekrar yazılmış olup bazı metinler çıkarılmıştır
*o tarihte açıklamalarda yer alan karakter kekelemekten başka birşey olmayabilir’i buraya tekrar yazmak gerektiğini düşündüm

polikinikdilemma@hotmail.com
polikinikdilemma@yahoo.co.uk

14 Nisan 2009 Salı

POLİKİNİK DİLEMMA 6. görüngü




köpeklerin karanlığa bakışları


onlar aslında gülerek
ölümü seyrediyorlardı

sık ilmiği
çek ipi
işte ölüm

gülün bağırın
şarkı söyleyin alkışlayın
işte ölüm

atmosfer elektronik bir gürültüye dönüşmüştü
ceset ipin ucunda sallanıyor
herkes alkışlıyordu

çılgınca delice
alkışlanmalıydı

örtün üstünü ölülerin örtün

beyaz bir tül örtecek
daha sonra telleşecek kararacak



bir


her şey gene bir ikti
kan birikti
irin birikti
gözyaşı
düş

kan taşıyor
aşk bir şavkı koy

kılıcımın kını yok kılıcımın
saçlarımdan bir balina öper
beyazdır
bu bakımdan geceler o kadar siyAH

üşümüş
geceden kalmış orospular
sabahları gözlerinize nasıl bakar
ve kazancı’da
aşık olmaz mısınız

kendimin kıyısındayım
gördüğüm düşteyim
bana o kara bir kuştur
tünemiştir






dokuzşubatbindokuzyüzdoksaniki



dört (leme)



sır bana sürülmüş
o görülür



onikişubatbindokuzyüzdoksaniki






beş (kez)




göz ve son
hatta hattat başlangıç
uç uç


aralıkbindokuzyüzdoksaniki









kavrayarak karanlıkları
eski sarnıçta toplandık
suyla beraber
sonra akttık kendi kendimize
şaraba benzer
denizlerinde gökyüzünün
deniz atı dinginliğinde
kıpkızıl bir arya idi yankılanan


yirmibeştemmuzbindokuzyüzdoksan





kendine mütehasıs deve kervanlarında gezinen bulanık gözlü bi geç yavrudan öğütler:


9- ağacınızı dikenleseniz de meyvanızı zehirleseniz de sizler gibi ölülerin
bizim soframızda yoktur farkı
doğrucu olsada bir soytarıdan
bize bana pencereyi açmasak da içeri dolacak
eskiyince ve bozulunca daha karanlık bir görünüm sunacak
tipi lâzım tipi
10- kimseyi sevemezsin
aşktan söz edildiğini çokca duyduğun halde
insanları seni sevmeye zorluyorsun
mutsuz olacaklarını bile bile
bunu farkına varanlara tutuluyorsun
kurtulup kaçmak için yeni hedefler belirliyorsun
seni sevmeler hiç bitmesin istiyorsun
korkunun sözlük anlamını yaşamanın
hissetmenin peşindesin
seni tanıyanların gözünde –iyi- olarak seviliyorsun
bu seni kahrediyor
-hedefinin kalmayacağı zamanı bekliyorum
dedi
sen ne dersin?
bunu hep sor
11- tarihsel ya da ekonomik her türlü durumda da varolan güçler ölçümü
güçler oranını
bir de aşkı anlatır
ikisi de imkânlar sanatıdır
güçler oranını bilmek
karşı karşıya gelen her iki tarafın da belli bir andaki durumunun dökümünü yapabilmek demektir
gerçek verileri vahim bir biçimde deforme etmek
serüvenciliği getirir
buradan hareketle birini sevmek barbarlıktır
çünkü çünkü bunu değerlerini harcayarak yapar
sevildiğini bilipte sevmeyen ruh en dipteki posasını ele verir
verme


Aslan Cem ŞAHİN bindokuzyüzdoksanbir





Guadalquivir


Cuando las pilas esperar ando
Estéreo vaya de las mismas



(De Divan de Almoqtahir el Magrebi
siglo XII.)


Juventino Bérez Riagosa




Guadalquivir



Soğuk bir soluk akar oluk oluk
Güz akşamı ellerimden


(El Muktedir el Magrebi’nin Divanından
XII. y.y.)


Juventino Bérez Riagosa
XII. y.y. İspanyol Şairi









Tan Vakti


Kör çocukların aynalarda
kendilerini gördüğü yerdir ruhum

Ağır çalınan bir ezginin
notaları denli







Şeyh Sainüddin Fergani
(Ayna adlı uzun manzumesinden)
XII ? y.y. İran şairi












söykü:

BİR PAN’IN ÖĞLEDEN SONRASI İÇİN PRELÜD



o sabah tepemde uçuşan bir sürü sinekle içeriye girmiştim ve bu söyküyü de sanki hiç bitmeyecekmiş hissi uyandıran gökyüzü peyzajlı geniş imgeler ile düşünmeye karar vermiştim
(içeride) kapkara bir kedinin beyaz porselen tabaklar üzerinde gezinirken çıkardığı küçük narin çıtırtılara benzeyen seslerle çalışan makineler
ağızlarındaki binlerce duyargasıyla birşeyler yemekte olan yengeç türü canlıları andırıyordu
dışarıdaki bahçede ağaçların
sonbaharın etkisiyle yere düşen yaprakları her saniye biraz daha soluyordu
ve biliyordum ki zaman her yerde aynı kararlılıktaydı


kasımbindokuzyüzdoksanüç













bil ki ölümüme sebep olmanı isterdim
rüzgârın uğultusuyla sallanan dallar
altındaki mezarım bir gün
yağmurun selleri ile açılıpta
saçılmışsa kemiklerim
etrafa
ve köpekler kapışıyorsa
seni hâla seviyor olacağım
ve kafatasım sırıtıyorsa
bil ki
senin için


yirmibirekimbindokuzyüzdoksaniki








irinsiz lir




beni söndürme yak
kıyıcım
ağır ağır gel karların üzerinden

çeliğin parıltısını bir an görebileyim
soğuk olsun ama içimde ateş olsun isterim
yak


gövdemi ayırırken ikiye ve ruhuma
seni sonsuza kadar görebileyim
kıyıcım


altın zırhına dökülen saçlarına
kar yağarken
ve bana ölümü tattıracakken

kara akıyor kılıcın





yirmidörtaralıkbindokuzyüzdoksaniki








düş üstüne düş üş
düş ülkesi ikarus’un düşüşleri
hakkındadır

tahtadan bir KARanfil oyulmuş
meşeden bir neşe koltuğudur sallanır






ikitemmuzbindokuzyüzdoksaniki











„Hak, aynı zamanda kendi nefsini karanlık perdelerle vasfetti. Bu perdeler tabiattaki cisimlerdir“
Fisus-ül-hikem / Muhiddin-i Arabi

“Her hayvan bir neş’e çıkınından başka bir şey değildir. Her şey var olmayı sever, her varlık da neş’elenir; lezzet şeklini aldığı zaman neş’eye meyve, şarkı şeklini aldığı zaman da kuş dersin.”
Yeni Nimetler / André Gide







söykü:

bir çocuk ve bir katilin ölümü





oldukça yaşlı bir korsan eskisiydi
onu tanıdığımda
dedem
belkide yüzlerce kişinin katili
gemisinin güvertesinde
küfürlerle karışık acımasız emirler yağdıran
sağa sola
ve kimseye merhamet beslemeyen
buna karşılık çok acıklı bir hayat geçirmiş
ve –ah anne
diye öldü doksanında
bir yatakta
kan kusarak beyaz çarşaflara
engin denizlerin azgın rüzgârlarıyla
kavrulmuş yüzünde
derin yaralarıyla



kasımbindokuzyüzdoksanüç






açıklamalar:

*bu görüngü’nün 22-ocak-1998’de ikinci çoğaltımı yapılmıştır
* bu görüngüde yer alan
« kendine mütehasıs deve kervanlarında gezinen bulanık gözlü bi geç yavrudan öğütler » isimli metin çok değerli arkadaşım
(metnin de altında belirtildiği gibi) Aslan Cem ŞAHİN’e aittir
*bazı metinlerin altlarında farklı isimler ve bazı açıklamalar yazılı olmasına rağmen bunların hiçbiri doğru olmayıp bu metinlerin tümü tarafımdan yazılmış isimler de tarafımdan yaratılmıştır
*şimdi tarih 27 temmuz 2004 yaz ve sıcak
polikinikdilemma@hotmail.com
polikinikdilemma@yahoo.co.uk

12 Nisan 2009 Pazar