POLİKİNİK
DİLEMMA’dan Hakan Kamışoğlu’na sorduk:
usta yalnız burada bana
düşen bir şeyi yapmam gerekiyor... demin aşağıdaki kapakları kurcalarken fark
ettim... şöyle başlamak gerekiyor sanırım:POLİKİNİK DİLEMMA 21 ağustos 1991
yılında ilk olarak fotokopi makinesine girdi ve sanırım ( öğrenci harçlığı
işte.. o zaman da fotokopi çok da ucuz değil miydi ne) 8/9 adet çoğaldı... o
zamanlar çevrede fanzin ne demektir ( ben de dahil) bilinmezdi... fotokopi ile
çoğaltabildiğim bir dergi idi işte ... çok yakın bi kaç kişiye verildi... ( ha
bu arada fotokopi ile çoğalan bir ya da iki müzik içerikli dergi vardı sanırım)
( yaşlandık galiba isimlerini hatırlamadım bilen bilir artık) sonra öyle önüne
çıkan dükkana gidip bunları al sat diyemezsin di o zamanlar... ben de elimdeki
bazı posta adreslerine postaladım...
1994 - 95 ‘ten sonra
işler değişti .. artık fanzinler büyük bir ivme kazandı … istediğin dükkana
gidip verebiliyordun posta ile gönderimlerim artmıştı Ankara İzmir Balıkesir
Çanakkale’ye gönderiyordum ve daha benim dışımda da başka yerlere polikinik
dilemma bir şekilde ulaştırılıyor bu yollarla fanzin alış verişi sürüyordu… pd
‘nin fotokopi çoğaltımı 50’yi 60’ı
geçiyor bazı zamanlar 100 adet çoğalttığım oluyordu… özellikle 1996’dan sonra…
ilk on sayıyı ikinci çoğaltım
yapmaya başlamıştım…pd neredeyse haftalık fanzin halini almıştı… bu durum
2000’e kadar böyle sürdü…
sonra internet çıktı
(çıkmıştı) mertlik bozuldu… beyaz adam
internet biz Kızılderilileri esir etti katletti… ( bu yazdığım fanzin tarihine geçsin lütfen…
tabi böyle bir şey varsa eğer.. )
ben uzunca bir süre
daha 2004’
veya 2005’e kadar hala fotokopide ısrar ettim ancak artık maddi imkanlar ve
zaman darlığı müsaade etmez oldu… sonrasında word doküman olarak pd internet
üzerinden bazı adreslere gitmeye başladı ( hala öyle sürmekte) … şimdileri
biliniyor sanırım pd blogspot’ta http://polikinikdilemma-g34.blogspot.com/
ve http://polikinikdilemma-dilemma-g38.blogspot.com/
iki adres üzerinde
varlığını sürdürmekte.
*
Fanzin sayısının son yıllarda azaldığından bahsediliyor. Nedenleri nelerdir?
Fanzincinin isyan etme gerekçeleri mi azaldı? Kültür-sanat tekellerinin iyice
semirdiği, yayınlarda aynı isimlerin döndüğü bir ortamda; yaşamın nabzını tutan
fanzinlerin söyleyecek daha çok sözü olması gerekmiyor mu?
önceden fanzin
çıkaranları ilk önce ele alacak olursak: şimdi tekrar aynı hız ve sıklıkla
çıkaramama sebepleri zamanın çok geçmesi hayatın çoklaşması … kendimden örnek
vermem gerekirse yaşım ilerledi birçok konuya dağıldık ailevi nedenler (
evlenmek çoluk çocuk sahibi olmak sorumlulukların daha da ağırlaşmasına neden
olur ) çok daha fazla yerlere dağılmamıza neden oldu… gerçi bu karşımızda duran
bizi sıkan ve üzen ve karşı çıkmamız gerektiğini düşündüğümüz şeylerin
çoğalması oldu… bunu böyle açıklamak en doğrusu… gene kendimden örnek vermem
gerekirse yazıyorum ve diğer yandan resim yapıyorum… ama yukarıdaki ailevi
nedenler içerisine çevremde ailem olarak gördüklerim ile en basitinden maddi
imkanlarımızı daha kısıtlı kullanmama neden olmakta… isyan etme gerekçelerim
hiç azalmadı… ayrıca şunu da belirtmek lazım zamanımızı da daha değişik
alanlara dağıttık… İnternette sosyal medya ( facebook vs. vs. ve internet
sitelerimiz) içerisinde de bu zaman kavramı dağılmakta… bu internet üzerinden
gidişlerimizde de kültür sanat tekellerinin aynı çevre ve isimler üzerinden
gidişine daha çabuk ve sert eleştiriler ortaya koyulabiliniyor… ama önemli
faktör : insanların bu gibi eleştirilerimize rağmen duyarlılıkları eskisi gibi
çok değil.. hatta daha az… ayrıca internet eleştirilerime şunu da eklemem
gerekiyor : internette “moda kavramlar”
daha da fazla karşılık bulmakta… daha çabuk yayılmakta..
* İnternetin gelişimi fanzini nasıl
etkiledi? Fanzin arşiv projeleri bu geleneğin devamlılığına nasıl bir etkide
bulunabilir? Elektronik ortamdaki fanzin arşivleri, fanzinin fotokopi kokan
aurasını zedeler mi? Ne tür önlemler alınabilir?
yukarıdaki cevabımda bu
soruya cevaplarım var… ekleme yaparak gitmek gerekir ise : “moda kavramları” yayan zihniyetlerin reklam
yapabilme imkânları çok daha rahat… hem maddi açıdan daha güçlüler… hem de sürü
zihniyetinde ve biraz da olsa duyarlılıkların internette karmaşıklık sebebi ve
hızla akan bir su gibi etkileri ile “ moda kavramlar ” daha rahat yayılmakta..
*
Mevcut kültür-sanat eleştirmenliği, edebiyatın sektörleşmesinde nasıl bir
tahakküm yaratıyor? Bu sistem yeni seslere hangi ölçülerde açık?
mevcut kültür- sanat
eleştirmenliği şahsi olarak çok önceden beri çok ciddi eleştirdiğim bir yapı
idi bizim ülkemizde… kendi görebildiğim alanlar olarak edebiyat ve resimde
eleştiri hep sadece “yanlı” olarak yapılmakta… edebi yapılarda hep
gözlemlediğim kendi aralarında çeşitli sebepler ile yakınlıklar eş dost ahbap
olmalar ile çok önemli isimler olup gene bu çevreler kullanılarak ünlerine ün
katan isimlere olgulara hep şüpheyle bakmak zorunda kalmışımdır… bu olgulara bu
çevrelere karşı olan çok daha etkili olabilecek düşünce ve yapıları yapıtları
olan kim bilir kimler var ( dı ) … kenarda köşede kaldılar ve biz onları hiç
göremedik tanıyamadık… önemli bir yayın evinin başını tutan önemli bir isime
yalakalık etmemek ve ya o gibi yayın evine herkes gibi sadece gerekli
prosedürleri yerine getirerek baş vurmak bu ülkede yazdıklarınızı ve ya
düşüncelerinizi ne kadar ortaya çıkarmaya yarayabilmekte?? bunları eleştirecek yapıdaki eleştirmenler
eleştirilerini kendi alanlarına ne kadar uygun şekilde yapabilecek kapasitedeler…
aynı sorunlar resim alanında da var hatta daha kötüleri… türk resim sanatı
tarihine bakınca kendimi çok kötü ve çaresiz hissetmeme sebep : türk resim
sanatının çook önemli isimleri hep genel dünya sanat tarihindeki tarz akım veya
olguların en az 50 / 60 yıllık zaman dilimlerinden sonra feci kopyacılar olarak
görmek olmakta… çok önemli olarak görülen “kaplumbağa terbiyecisi” isimli yapıt
: Avrupa sanatında emperyalist avrupa duygularını açık etmesi sebebiyle çok da
kabul görmeyen fakat birçok sebepler üzerinden Avrupa sanatında yer edinmiş
popüler olmuş “oryantalizm” akımı sonrasında ( akımın ilk ortaya çıkışından en
az 50 yıl sonra ) yapılmış ortaya çıkarılmış bir çalışmadır… daha teknik
eleştirilere ( renklerin kullanımı… kompozisyon… boyanın tekniğinin incelenmesi
gibi ) hiç girmek hiç istemiyorum… bu örnek dışındaki tüm önemli isim ve
yapıtlar hangi tarihte olursa olsun ( geçmişte veya şu an günümüzde ) bu
durumdan hiç kurtulamamıştır… şu an bir ressam olarak bir resim sergisi açmaya
kalktığımda sanat ortamında önemli olarak adı geçen eleştirmenlerden her hangi
birine kendisinin kabul ettiği ölçüde bir maddiyat ödediğim anda istediğim
sanat dergisine hakkımda çok güzel ve çok olumlu bir metin yazdırabilirim… bunu
resim piyasasındaki herkes yaptırabilir… hele tanıdığınız veya arkadaşınız ise
daha az maddiyat ödeme şansınız vardır… şu an “resim piyasasında” olan çok
önemli bazı kişilerin de ailelerinin geçmişi önemli devlet adamları soylu
ailelere dayandığı da çok önemli faktörlerdendir… bir soru daha : acaba çok
daha nitelikli veya çok daha özgün çalışmaları olan kaç kişi vardı da biz
göremedik ??? bu göremediğimiz insanlar
acaba hangi sebepler ile ortaya çıkamadılar… önemli bir paşa dedeleri mi yoktu
eleştirmenlere ödeyecekleri maddiyat kısıtlı mıydı ??? belki de her şeye çok fazla karşıydılar.. ama
van gogh’ da her şeye çook karşıydı.. ama biz onu biliyoruz duyabildik
görebildik…