17 Kasım 2013 Pazar



POLİKİNİK DİLEMMA’dan Hakan Kamışoğlu’na sorduk:
usta yalnız burada bana düşen bir şeyi yapmam gerekiyor... demin aşağıdaki kapakları kurcalarken fark ettim... şöyle başlamak gerekiyor sanırım:POLİKİNİK DİLEMMA 21 ağustos 1991 yılında ilk olarak fotokopi makinesine girdi ve sanırım ( öğrenci harçlığı işte.. o zaman da fotokopi çok da ucuz değil miydi ne) 8/9 adet çoğaldı... o zamanlar çevrede fanzin ne demektir ( ben de dahil) bilinmezdi... fotokopi ile çoğaltabildiğim bir dergi idi işte ... çok yakın bi kaç kişiye verildi... ( ha bu arada fotokopi ile çoğalan bir ya da iki müzik içerikli dergi vardı sanırım) ( yaşlandık galiba isimlerini hatırlamadım bilen bilir artık) sonra öyle önüne çıkan dükkana gidip bunları al sat diyemezsin di o zamanlar... ben de elimdeki bazı posta adreslerine postaladım...
1994 - 95 ‘ten sonra işler değişti .. artık fanzinler büyük bir ivme kazandı … istediğin dükkana gidip verebiliyordun posta ile gönderimlerim artmıştı Ankara İzmir Balıkesir Çanakkale’ye gönderiyordum ve daha benim dışımda da başka yerlere polikinik dilemma bir şekilde ulaştırılıyor bu yollarla fanzin alış verişi sürüyordu… pd ‘nin  fotokopi çoğaltımı 50’yi 60’ı geçiyor bazı zamanlar 100 adet çoğalttığım oluyordu… özellikle 1996’dan sonra…
ilk on sayıyı ikinci çoğaltım yapmaya başlamıştım…pd neredeyse haftalık fanzin halini almıştı… bu durum 2000’e kadar böyle sürdü…
sonra internet çıktı (çıkmıştı) mertlik bozuldu… beyaz adam internet biz Kızılderilileri esir etti katletti…  ( bu yazdığım fanzin tarihine geçsin lütfen… tabi böyle bir şey varsa eğer.. )
ben uzunca bir süre daha 2004’ veya 2005’e kadar hala fotokopide ısrar ettim ancak artık maddi imkanlar ve zaman darlığı müsaade etmez oldu… sonrasında word doküman olarak pd internet üzerinden bazı adreslere gitmeye başladı ( hala öyle sürmekte) … şimdileri biliniyor sanırım pd blogspot’ta http://polikinikdilemma-g34.blogspot.com/ ve http://polikinikdilemma-dilemma-g38.blogspot.com/
iki adres üzerinde varlığını sürdürmekte.

* Fanzin sayısının son yıllarda azaldığından bahsediliyor. Nedenleri nelerdir? Fanzincinin isyan etme gerekçeleri mi azaldı? Kültür-sanat tekellerinin iyice semirdiği, yayınlarda aynı isimlerin döndüğü bir ortamda; yaşamın nabzını tutan fanzinlerin söyleyecek daha çok sözü olması gerekmiyor mu?
önceden fanzin çıkaranları ilk önce ele alacak olursak: şimdi tekrar aynı hız ve sıklıkla çıkaramama sebepleri zamanın çok geçmesi hayatın çoklaşması … kendimden örnek vermem gerekirse yaşım ilerledi birçok konuya dağıldık ailevi nedenler ( evlenmek çoluk çocuk sahibi olmak sorumlulukların daha da ağırlaşmasına neden olur ) çok daha fazla yerlere dağılmamıza neden oldu… gerçi bu karşımızda duran bizi sıkan ve üzen ve karşı çıkmamız gerektiğini düşündüğümüz şeylerin çoğalması oldu… bunu böyle açıklamak en doğrusu… gene kendimden örnek vermem gerekirse yazıyorum ve diğer yandan resim yapıyorum… ama yukarıdaki ailevi nedenler içerisine çevremde ailem olarak gördüklerim ile en basitinden maddi imkanlarımızı daha kısıtlı kullanmama neden olmakta… isyan etme gerekçelerim hiç azalmadı… ayrıca şunu da belirtmek lazım zamanımızı da daha değişik alanlara dağıttık… İnternette sosyal medya ( facebook vs. vs. ve internet sitelerimiz) içerisinde de bu zaman kavramı dağılmakta… bu internet üzerinden gidişlerimizde de kültür sanat tekellerinin aynı çevre ve isimler üzerinden gidişine daha çabuk ve sert eleştiriler ortaya koyulabiliniyor… ama önemli faktör : insanların bu gibi eleştirilerimize rağmen duyarlılıkları eskisi gibi çok değil.. hatta daha az… ayrıca internet eleştirilerime şunu da eklemem gerekiyor :  internette “moda kavramlar” daha da fazla karşılık bulmakta… daha çabuk yayılmakta..
* İnternetin gelişimi fanzini nasıl etkiledi? Fanzin arşiv projeleri bu geleneğin devamlılığına nasıl bir etkide bulunabilir? Elektronik ortamdaki fanzin arşivleri, fanzinin fotokopi kokan aurasını zedeler mi? Ne tür önlemler alınabilir?
yukarıdaki cevabımda bu soruya cevaplarım var… ekleme yaparak gitmek gerekir ise :  “moda kavramları” yayan zihniyetlerin reklam yapabilme imkânları çok daha rahat… hem maddi açıdan daha güçlüler… hem de sürü zihniyetinde ve biraz da olsa duyarlılıkların internette karmaşıklık sebebi ve hızla akan bir su gibi etkileri ile “ moda kavramlar ” daha rahat yayılmakta..
* Mevcut kültür-sanat eleştirmenliği, edebiyatın sektörleşmesinde nasıl bir tahakküm yaratıyor? Bu sistem yeni seslere hangi ölçülerde açık?
mevcut kültür- sanat eleştirmenliği şahsi olarak çok önceden beri çok ciddi eleştirdiğim bir yapı idi bizim ülkemizde… kendi görebildiğim alanlar olarak edebiyat ve resimde eleştiri hep sadece “yanlı” olarak yapılmakta… edebi yapılarda hep gözlemlediğim kendi aralarında çeşitli sebepler ile yakınlıklar eş dost ahbap olmalar ile çok önemli isimler olup gene bu çevreler kullanılarak ünlerine ün katan isimlere olgulara hep şüpheyle bakmak zorunda kalmışımdır… bu olgulara bu çevrelere karşı olan çok daha etkili olabilecek düşünce ve yapıları yapıtları olan kim bilir kimler var ( dı ) … kenarda köşede kaldılar ve biz onları hiç göremedik tanıyamadık… önemli bir yayın evinin başını tutan önemli bir isime yalakalık etmemek ve ya o gibi yayın evine herkes gibi sadece gerekli prosedürleri yerine getirerek baş vurmak bu ülkede yazdıklarınızı ve ya düşüncelerinizi ne kadar ortaya çıkarmaya yarayabilmekte??  bunları eleştirecek yapıdaki eleştirmenler eleştirilerini kendi alanlarına ne kadar uygun şekilde yapabilecek kapasitedeler… aynı sorunlar resim alanında da var hatta daha kötüleri… türk resim sanatı tarihine bakınca kendimi çok kötü ve çaresiz hissetmeme sebep : türk resim sanatının çook önemli isimleri hep genel dünya sanat tarihindeki tarz akım veya olguların en az 50 / 60 yıllık zaman dilimlerinden sonra feci kopyacılar olarak görmek olmakta… çok önemli olarak görülen “kaplumbağa terbiyecisi” isimli yapıt : Avrupa sanatında emperyalist avrupa duygularını açık etmesi sebebiyle çok da kabul görmeyen fakat birçok sebepler üzerinden Avrupa sanatında yer edinmiş popüler olmuş “oryantalizm” akımı sonrasında ( akımın ilk ortaya çıkışından en az 50 yıl sonra ) yapılmış ortaya çıkarılmış bir çalışmadır… daha teknik eleştirilere ( renklerin kullanımı… kompozisyon… boyanın tekniğinin incelenmesi gibi ) hiç girmek hiç istemiyorum… bu örnek dışındaki tüm önemli isim ve yapıtlar hangi tarihte olursa olsun ( geçmişte veya şu an günümüzde ) bu durumdan hiç kurtulamamıştır… şu an bir ressam olarak bir resim sergisi açmaya kalktığımda sanat ortamında önemli olarak adı geçen eleştirmenlerden her hangi birine kendisinin kabul ettiği ölçüde bir maddiyat ödediğim anda istediğim sanat dergisine hakkımda çok güzel ve çok olumlu bir metin yazdırabilirim… bunu resim piyasasındaki herkes yaptırabilir… hele tanıdığınız veya arkadaşınız ise daha az maddiyat ödeme şansınız vardır… şu an “resim piyasasında” olan çok önemli bazı kişilerin de ailelerinin geçmişi önemli devlet adamları soylu ailelere dayandığı da çok önemli faktörlerdendir… bir soru daha : acaba çok daha nitelikli veya çok daha özgün çalışmaları olan kaç kişi vardı da biz göremedik ???  bu göremediğimiz insanlar acaba hangi sebepler ile ortaya çıkamadılar… önemli bir paşa dedeleri mi yoktu eleştirmenlere ödeyecekleri maddiyat kısıtlı mıydı ???  belki de her şeye çok fazla karşıydılar.. ama van gogh’ da her şeye çook karşıydı.. ama biz onu biliyoruz duyabildik görebildik…

Hiç yorum yok: