18 Kasım 2008 Salı

POLİKİNİK DİLEMMA 12. YIL ÖZEL GÖRÜNGÜ 26


POLİKİNİK DİLEMMA 12. YIL ÖZEL GÖRÜNGÜ 26

bekleyiş




üzer im de binlerce
akrep


kımıldasam


yedişubatbindokuzyüzdoksanyedi












ay kıyıları



hangi aynı
kuşkusuz dalgalar
hep mi aynı
kıyılara mı çarparlar






birdahaasla



ondörtşubatbindokuzyüzdoksanyedi
















ne rgiz



sıkıntılı bir havada
tozlu yolu yürüyerek


suyun tekinsiz saydamlığına
bırakılmış gözler



derinde
derin derin yaralar






altışubatbindokuzyüzdoksanyedi
























gecenin ininde


ağacın gövdesinden


süzülüyor



aşağıya





ağır


uyku









onyedihaziranbidokuzyüzdoksanyedi








bizler zamanın çocukları



uzak diyarlardan getirdiğimiz
oyunlarımızı



oynarken güneşli bahçelerde




akşam olunca




çağırılırız bir bir evlerimize












yirmibirmayısbindokuzyüzdoksanyedi


söykü

siyah metal bir dolabın oniki çekmecesi var
çekmecelerin kalınlıkları fazla değil
genişlikleri yetmiş/yüz ebatlı kağıtları alabilecek kapasitede
her çekmecenin ikişer kulbu var
iki elinizi hafifçe yana açarak onları tutabilir
çekmeceyi açabilirsiniz
çekmecelerin iki kulbu arasında (tam ortada) çekmecelerde ne bulunduğuna dair yazıların yazılabileceği beyaz etiketler var
etiketler boş
siyah metal dolap karşımda bir kara tren edasıyla durmakta
sanki birazdan oflaya puflaya çalışıp etrafına dumanlar ateşler saçarak gidiverecekmiş gibi
dolabın en alt rafında heycanlar sevgiler sevinçler sevinçli heycanlar kahkahalar keyifli gülüşler ve mutluluklar olmalı
ama etikette hiçbirşey yazmıyor
eğilip baktım da göremedim
fakat tüm bu şeylerin bir kokusu olmalı
çünkü etiketine bakmak için eğildiğimde bir koku hisseder gibi oldum
çok ayırdına da varamadım doğrusu
oradan doğrulduğumda o alt çekmeceden bir şeylerin sızdığını ve benim de o sızan şeyi teneffüs ettiğime eminim
çünkü şimdi ayaktayım başım dönüyor gözlerim karardı
ayakta yalpalıyorum sarhoş gibiyim
daha sonra bunu doktor arkadaşıma sorduğumda tansiyon ile ilgili ufak bir sorun olabileceğini söyledi
doktora pek inanasım gelmedi
bu arada diğer çekmecelere bakamamıştım
bence o alt çekmecede beni sarhoş edecek bir şeyler vardı eğildiğimde de sızan o şeyi içime çektim buna eminim
doktorun ısrarlarına hiç inanasım gelmiyor

bu sabah dolaba tekrar bakmaya gittim yerinde yoktu
yerde ölü bir kırlangıç ile küçük bir makine yağı gölcüğü vardı ışıkta menevişleniyordu
arkadaki duvarda daha önce hiç fark etmediğim singer dikiş makinelerinin çok eski bir reklam afişi vardı








onsekizocakbindokuzyüzdoksansekiz







beş iblis
ve biri şah

kararmış tırnakları dişleri
omurlarından fırlamış çalılar
yanık kemik kokan

portresini oluşturan binlerce
çizgi
vahşete ait gibi binlerce
kurtçuk
ölüme ait gibi binlerce

diğerleri sakıncasız
kıvranarak ilençle muştular
açılabilmez kapıları

biri şah
kudurgan oturak tahtında
cinnetten keyifle ateşten ateş çalar
ilm-i enbiyanın her cüzünde her yaprağında
korkulur bu yüzden

diğerleri sakıncasız
kıvranarak ilençle muştular
okunabilmez yazıları


cüzamlının kabuksu derisinden yelkenleriyle
koyu yeşil gökyüzünde
karanlık gemisinde
her ipi her bucurgadı her lombozu
bilinebilmez organlara benzer
örümcek ayaklarından kürekleri yüzlerce-
yüz birbirinden beter


beş iblis
ve biri şah
kararmış solucanlar saçları
yanık kemik kokan nefesi
portresini oluşturan binlerce
gölge vahşete ait gibi binlerce
yüz kabusa ait gibi binlerce


onsekizmartbindokuzyüzdok san altı






ov rose



ov rose
al sır



ov rose
al hat




ov rose
al yara









ov rose pu



onsekizmayısbindokuzyüzdok san altı









söykü





minator ve düşgenin iç açılarına dair










yapının üst katlarında gezerken birden önüme çıkan merdivenlerden aşağıya indiğimde daha önce gezdiğim alt kata
inmediğimi
aksine farklı seviyedeki başka bir kata inmiş olabileceğimin farkına vardım

karşılaştığım diğer bütün merdivenlerden de inmeye veya çıkmaya ait her türlü fiiliyatı yerine getirmek
beni farklı bir sonuca götürmeyecekti

birbirinden farksız farklı seviyeler tüm yapının ana karakteri buydu




yirmisekiznisanbindokuzyüzdoksanyedi







Çağdaş burjuva uygarlığının geçirdiği krizlerden biri de ortalama insanın, gerçeği kendi başına doğrudan keşfederek kendini oluşturmak yerine, dışarıdan dayatılan varsayımlardan kurtulamamasından kaynaklanır. Konformizm, tek yönlülük, sürü ruhunu geliştirme ve kitlesel düşüncenin bir parçası olma gibi iyi bilinen toplumsal hastalıklar; ahlakta, politikada, moda alanında, beslenmede, eğitimde, pedagojide, ‘doğru form’la özdeşleştirilen yargı veanlayış standartlarının edilgen olarak ediniminin ürünüdür. Siyaset gibi ticari reklamlar da her türlü gizli ayartma ve bilinçaltını etkileme yöntemine başvurarak ‘doğru formlar’ dayatır; ortalama insan da bu durumu kabullenip, hiç bir şey sorgulamaksızın yaşar gider.
O halde şu soruyu sorabiliriz: Çağdaş sanat tüm modelleri ve şemaları sürekli ihlal ederek (gerçekten de çağdaş sanat bir model ve şema olarak tüm model ve şemaların geçici olduğunu ve onları yalnızca bir yapıttan ötekine değil, aynı yapıtın içinde de değiştirmek, kurallarını ihlal etmek gerektiğini söyler) pedogojik bir işlevi yerine getirip, bizi özgürleştirmiyor mu? Eğer durum buysa, çağdaş sanatın söylemi beğeninin ve estetik yapıların sınırlarını aşarak çok daha geniş bir kapsam kazanır: Çağdaş sanat modern insanı kurtuluşa götürecek yoldur; algı ve zeka düzeyinde ona kaybettiği özerkliğini yeniden kazandıracaktır.


AÇIK YAPIT Umberto ECO Can yay. 1.basım 2001




bir sanatçının ürün verme anındaki davranışlarına ait öneriler:

1- sanatçının yarattığı imge ile fiziksel-temasta bulunduğu şeyler enstrümanlarıdır
2- bu fiziksel-temas imge dünyasından fiziksel dünyaya (doğaya) geçiş anıdır
3- sanatçı yukarıda sözü geçen iki madde ve kendi karakteri eşliğinde kendine ait özel teknolojisini oluşturmak zorundadır
4- sanatçı bu teknolojisinde ne kadar ileri ve yetkinse imgeler dünyasına o kadar iyi geçiş yapar
5- bu teknoloji tüm diğer sağlıklı teknolojiler gibi değişen zaman içerisinde kendi kendini geliştirebilecek kapasiteye sahip olmalıdır
6- sanatçı kendi teknolojisi ile her zaman hesaplaşma içinde olmalıdır aksi takdirde sahte teknolojiler geliştirmek işten bile değildir
7- bir sanatçı hiçbir şeye tahammül etmemeli onun için asıl önemli olan tahammül etmenin sırlarını kavrayabilmektir
8- bir sanatçının kendine tahammül aşamasında alınması gereken acil önlemler:
a) olduğu gibi boşluk acıtır bu sebeple boşluğu istemek ve koruma altına almak
gerekir ya da doldurmak lazım gelir
b) diğerlerinin acı vermeyen boşluklarına saygı duymalı
c) her insanda kendine katlanma mevcuttur önemli olan bunun bilinçli
yapılmasıdır
d) hayatın verdiği acıyı bu bağlamlardan ayrı tutmakta yarar vardır
e) hayatın verdiği acıyı sanata aktarmak (katharsis) ulvi sonuçlar doğurup pür sanatı ortaya koyar fakat bu acı diğer acı kavramları ile karıştırılırsa ortaya sanatçının zavallılığı, pejmürdeliği kalır
i - bu durumdaki sanatçı otamatik olarak kendine tahammülünü yitirip hem kendisini hem de yapıtlarını illüstratifleştirir
ii - sürekli bir acı içinde yaşarken hem çalışma disiplinini hem de karakterini
yitirir
iii - artık onun için mış gibi yapmaktan başka çare kalmamıştır ki bu da
suniliğin ta kendisidir
f) samimi olmayan sanat ise bir hiçtir
g) boşluk doldurma yeteneğiniz karakterinize etki edebilir bu konuda özel bir dikkat sarfedilmelidir
h) aksi takdirde her türlü sanat etkinliği veya sanat yapıtı ya hobi olur ya da
ilüstratif kalır
ı) sırf bu yüzdendir ki samimi davranan zenaatkarlârın ürünleri sanat olur
kendileri de sanatçı mertebesine ulaşırlar

9- her yapıtın tasarım aşaması hesapsız uygulama aşaması çok hesaplı olması gerektiğinden sanatçı düşünürken sınırsız düşünmeli uygularken de sınırlarını açık ve net olarak koyabilmelidir
10- bir sanat eserini sanatçısı çok yönlü yaratır ve o sebepledir ki bir sanat yapıtı çok yönlü okumalara açıktır
11- sanat eserinin derinliği aynı zamanda izleyenin derinliği ile de değer kazanır
12- bir sanat eserindeki derinliğe ondaki kapıdan girilir ama kapının anahtarı da izleyendeki
derinliklerdir aksi takdirde algılanan derinlik kapı üzerindeki girinti çıkıntılar ve
kapının maddesinden ileri gidemez
13- sanat veya sanatçı hiçbirzaman mesaj vermez ve mesaj vermek için çalışmaz çünkü tıpkı
doğa gibi mesajın ta kendisidir
bu yüzden bir sanat eseri ne ifade ediyor veya ne anlatıyor diye okunmaz ve neyi ifade ettiği okunmaya çalışılınca dinsel katabolizma herşeyi yutacaktır doğadan çıkar ve ayrılıp kendi mantığını oluşturur


yirmibirocakikibidört







26. görüngü açıklamaları:

*polikinik dilemma’nın 12.yılı için
bu kutlama-seçkisinin ikincisi
*daha önce de belirtildiği gibi 1.sayı 1991 ağustos’unda belirmişti
*bu açıklamalar yirmialtıocakikibindört’te yapılmakta bu da bu görüngünün bu tarihten daha sonraki bir tarihte belireceğini belirtmekte
*görüngüdeki en son metin ise altındaki tarihten de anlaşılacağı üzre yeni kaleme alınmıştır
*polikinik dilemma’nın mail adresleri:
polikinikdilemma@hotmail.com
polikinikdilemma@yahoo.co.uk
*bu görüngü her zaman belirtildiği gibi büyük usta Jorge Luis Borges’e hep ustam olarak kabul ettiğim Albrecht Dürer’e ve Martin Schongauer, Matthias Grünewald, Hugo Van der Goes, Lucas Cranach, Jan Van Eyck, Caravaggio’ya, İtalo Calvino ile usta Leonardo’ya onların büyük ruhlarına bize bıraktıkları eşsiz değerlere sonsuz teşekkürlerle naçizane adanmıştır

13 Kasım 2008 Perşembe


POLİKİNİK DİLEMMA GÖRÜNGÜ 29 (özel)

aramızda duran şey?...çizgi?...boşluk?...ateş?...
Cihangir İstanbul
Letarjik Fabrika 7/9
Bir odadayız müzik dinliyoruz, kapının çöküşüne ulaşmak için.
Onun için bekliyoruz, satın aldığımız içkinin tadını kurtarmak için,
bir daha hissetmemek için tadıyoruz, huzurluyuz, çöle çok yakınız...
Duman masanın üzerinde oturuyor bizi ikna etmeye çalışıyor.

- Bu hikaye eğlence ile alakalı değil. Fazlalık kapıyı tıklatıyor.

- Yeni bir tür güneşin doğuşunu kovalıyoruz.

Biz hiçbir zaman beraber olamadık onun aniden ama beklenen ölümünden beri.
Bütün şiir sanatını sattık kaybolan aristokrasiye.
Kimileri buradan ayrılıp uzaklara gitti sakinliği deneyebilmek-tadabilmek için... Ama hala çelimsizler, anılarına altın bir kitap gibi sarılmışlar.
- Senin parmaklarınla o konuşuyor
- Senin ay tüyünle, biz sadece nereye gidileceğini biliyoruz.
Hiçbir zaman pencereleri kapamayın, o her zaman hatırlamak için rüzgarı sevdi. ( Herhangi bir hayalet bu kadar etkileyici olabilir mi? – Herhangi bir kader getirebilir mi tatmini? )

Kendinden Geçmeye Gidilen Yol
Biliyoruz ki cenneti tatmaya çalışmak : tamamen özgür bir varlığa ulaşmak, imkansız.
Bütün yalanlar, zarafet olmadan uykuya dönüşür.
Bu en baştaki başlangıç, bu bir çember ki tüm inanan insanların görünmesini sağlar.
Sadece, sürekli amaçlarımıza sahip olmaya çalışıyoruz…
Bir düğünün kaosu ve huzuru ile ilk güneş hemen hemen tamamlandı.
( Beni yüksekte bırakma.)

Yakıcı renklerle bir şeye sadece dokunuyoruz ve transfer oluyoruz, çok basit yazılan bir cümle ile:
- “Eğer güneşi kabullenirsen sende parlayabilirsin...”

Sıcak bir duş ve dokunuyorum, ayın çıkacağına ikna etmeye çalışıyorum.

Boyuyorum, küçük bir çocuk akordeon çalıyor sokakta, kaçacak bir yer arıyor, kör bir araba gelmeye utanıyor, sokak ise bıçak?

Bıçak gibi...

İnsanlarım ise hayal kuruyorlar...

Odayı dumanla dolduruyoruz ve görünmez görüntülerle, tarihi müziklerle.
Duvarlarda projelerimizi hayal ediyoruz: Atalarımızın hızıyla yönümüz savaşan yıldızlar, fosilin aydınlanışının uyumuşluğu, uçucu romantizm, kendi kendimizi kırılgan hale getiriyoruz, bir derinin aralığından acık bir yara gibi
(eğer ne demek istediğimi anlıyorsan ), sonsuzluğun anı...

Bizler isyancılarız,
İsyanlar tohumlarını ekebilmek için toprağa ihtiyaç duyar.

İsyanın tohumu ise sevgi, isyanın sesi ise hareket, isyanın peygamberi ise an.

Biz sadece yedi saniye istiyoruz, yaşamlarımızı değiştirebilmek için,

Biz hayatımızı sadece hayal kurarak harcayamayız, biz günlerimizi barlarda içerek, hiçbir zaman yapamayacağımız makineleri hayal ederek harcayamayız.

Benim cildim kararıyor, ruhum ise aydınlıkla dolu. Bir bahçe arıyorum; yazabileceğim ve ağaçlarla konuşabileceğim, müzik dinleyebileceğim. Bu kayboluş için bir yöntem, belki insanı görünmez yapar ama sokaklardaki soluk rüzgar gibi patlıyor.
Bozcaada ya gittik; çantalar güneş gözlükleri, kırmızı şarap vardı. Film çekiyordum eller ve hareketle ilgili, hiçbir çılgınlık yoktu etrafta, diğerleri denize gitmeyi tercih ettiler ben rahatsızdım içimde panikle karışık bir huzursuzluk vardı, sanki hızın ışığı gibi, küçük bir bar buldum içebilmek için; gözlerim gördüğüm onca şeyden sonra yanıyor, bilmediğim bir salondayım ve bildiğim her şeyi birbirine ekliyorum şifre tamamlanıyor, her şeyi çok yakından görebiliyorum; öldürücü ay, tavşan adamların sesleriyle yankılanıyor, falcılar kartlarını enerjiyle dolduruyorlar, sadece bu gece için bedavaya geleceği anlatıyorlar, yürüyorum elimde mumlarla, karanlığa yol verircesine, iki gölge arasında sarhoşum..
Akşam yemeğinden sonra hızlı davrandım, İstanbul’a çingene hayatıma geri dönmek için, Feribota bindim sonra otobüse... Bir sabah sonra Üsküdar da sahildeki kayalıkların üstünde Bozcaada dan getirdiğim şarabı içtim..Birkaç yönlü düşünüyorum insanlarla ilgili, yılanlar gibi davranıyor elleri, getirdiğim çöl hikayelerini paylaşıyorlar. Kaktüslerle sevişmeme gülüyorlar.

- Neon ışıkları tepede bizi fırtınadan koruyor.

- Kimse gelmeyecek buraya mutluluk yolculuğumuz bir giz burada. Zaman parçalarını küçük küpler halinde kestik ve ambient zamanla doldurduk...

- Treni gerçekten yakalayabilir miyiz?

Zamanı iki şey arasında kaybediyor gibi hissediyorum. Çok genç olduğum zamandan beri biliyorum; benim hayallerim gerçekten yüksek, gerçeklik benim arzularımı dolduramıyor.
Her şey bir yıldan beri berbat bir şekilde halledilmiş durumda, dumanla dolu bir odada yürüyorum sigaralar ve alkol, hepimiz gerçek şeyleri içiyoruz, uçmuş durumdayız, iki doz oksijen arasında konuşuyoruz varlığın çizgisini.
Şiir sanatımız kullanışsız oluyor birden,
Hatta sözcükler güzellikler arsında yerlerini bile bulamıyorlar.
Kara bir şişe açıyoruz: sürekli bir çöküş, müziğe karşı gürültü yapıyoruz ve dilimizle çalıyoruz erotizmi, özgürlüğün yedi güneşini.
Tek krom modundayız, her şey mavi
Bir hayalim var; bilim hayalde yeni bir renk keşfediyor, turuncu ile kırmızı arasında, gizli yumuşak bir renk, titreyen bir renk ki görenleri ağlatıyor...
Ruhumun esasını paylaşmaya çalışıyorum, yazılan her şeyin aynı anda gerçekleştiğini anlatmaya çalışırken; her erkeğin bu dünyada varlığının sebebi olarak söyleyeceği bir şey var, geçişi veren bir mesaj - bir haykırış;
Her gün sadece birazcık daha fazla kendimiz oluyoruz. Terk etmeye karar verdiğimiz gün bu gündür, törenlerin hiçbir sebebi yok, onlar sadece varlar, onlar sadece hoşgeldinizlerin enerjisi. İnsanın ruhu, gücün bilgeliğin çemberi.
Müzik paslı ama etkileyici enstrümanlardan başlayıp olması yakın bir ölümün kırılgan ellerinden geçip en son romantik modern şiirsel bir zamana varıyor;
- Onun sesi tüy, onun sesi yumuşak bir akim gibi
- Ziyaret ettiği sonsuz farklı duygulardan,
- O katıksız kaos
- Benden de fazla

Kaos sanatın katıksız koşulu; kendi parçanın an’ı olduğunu anladığında; kaos dengenin merkezi.
Tamamlayıcı güzelliğin zamanı kendi etrafında boşluk yarattığı zamandır.
Sense tırnaklarını kaygıyla törpülüyorsun. Zamandan korkuyor şaman gözler, fırtınada ise huzur var...

- Dolunay tüm doğallığıyla geliyor
- Neden çembere karşı savaşıyoruz ki? Biz zaten onları değiştiremeyeceğiz.
Kalın beyaz harflerle aramızı boyamaya gidiyorum ve sonra uyumaya gideceğim. Öyle görünüyor ki jazz ın insanoğlunun üzerinde huzur verici bir etkisi var...
- Sanki iğnenin onun derisinden geçişini hissediyorum...
Tekrar aynı olacağımızı hiç zannetmiyorum, yüzük kırıldı, herkes kendi yoluna gitti , masumluğu kaybetti bu kör hırs, elektirik günleri.. Bilgelik nahifliği sildi ( aydınlığın anlamı burada demek ki hiçbir karanlık yok)
Gece,
Gece
Ben bir vericiyim, gerçek diye bir şey yok, sonsuz gerçeklik var. Ben yokum - ben varım; ben sonsuz gerçekliğim, ben soyut enerjiyim... Bilgeliğin kelimesini ve zarafetin imajını senin hissedebileceğin ve dokunabileceğin bir kanala dönüştürüyorum.
Fikirleri objelere dönüştüren benim. O benim fantezileri arzulara dönüştüren, senin günlerini daha iyi günlere ve senin yerlerini daha iyi yerlere dönüştüren. Hayatini bir yaşam seyahatine dönüştüren, boş zamanlarını organize eden, boşlukları dolduran, senin durduğun yeri yaratan benim....
- Bu sadece saf bir ressam hayali olmaktır.
Ağaçları yaratan gökleri yaratan benim, sana çiçekleri getiren tohumları ben ektim...
- hiçbir zaman iki zaman bir olamaz
- hiçbir zaman iki zaman bir olamaz......

Müzik, sesler; artık duyulmuyor,sesler sadece varolduğu sürece varlar, asansörlerde şarkı söyleyen rüzgar gibiler, gel-gitlerdiler, bir ölüm töreni gibi günlük evlilik yürüyüşü gibiydiler.

Tarot kartlarından bir şato yaptık, ben biliyorum , herkes biliyor onun geleceğini, konuşmamız lazım, kader rüzgarını bekliyoruz, bütün zamanlar bizim bekleyebiliriz.
( Pek çok insan hayatları boyu bekler neyi beklediğini bilmeden)

Onun solmuş pantolonu düşüyor, tıpkı şelalenin düşüşü - sen mavi defne - uzun beyaz yatak mumun ışığında soluyor - bir başkası müzik çalıyor, hoş müzikler........
Bütün gölgeler ve hayallerimiz hazza dönüşüyor, gerçekleşiyor...

- Biz hareket eden ışıklarız

- Biz gecenin doğuşuyuz

- Çöle hazırlanan.

Sende biliyorsun ki şamanlar senin için hiçbir şey yapmaz. Onlar sadece kendi görüntülerini kovalıyorlar. Onlar ruhani yollar değiller, seni elleri ile almazlar, onlar kumlar üstüne bir yol taslağını yapmazlar, seni gelinciklerle tanıştırmazlar, seni kurtarmazlar,
sen kayboldun...

Bütün mesajları mühürlediler böylece korkularını paylaşmalarına gerek kalmadı...

Son Bölümün Ziyafeti...

Sessizleştin, arada gözlerin kapanıyor, göz yaşların akıyor, melankoli nehri, tekrar bakire olabilmeyi mi isterdin?

Keşke bende... keşke yapabilsem.
İkimiz arasında hikaye yaratmayı seviyoruz- hayali arkadaşın hoşgeldisi, yerken uyurken içerken bizimle...
Hep beraber bazen birlerini canlandırıyoruz, bazen eski bazen yeni yıldızları..
Dün gece kara Emmanuelle bizimle sevişti - sonsuz şehvet...
Onun gözlerini-bizim dilimizi, onun teninde iz bırakırken görebilirdin...
Hayal hayatımızda daha iyi yer ediniyor,
biz gerçek yaşamlara yer edinen birer hikayeyiz...
Biz delilik kapısına yolculuk yapmaktan korkmuyoruz.
Birkaç gün sessizlik içinde kalabiliriz, müziksiz ve kelimesiz, sadece gözler ve dokunmalar ve parfüm...
En son çöle gelmiştik, yedi gün boyunca yemedik, her şey bizim yolculuğumuzdu, bizim deneyimimiz.
Yaşamlarımız varolan bir laboratuar;
zamanı yakalayıp dünyaya güzelliğini anlattığımız,
gecelerde aşk çığlıkları attığımız, bir yaşamdan çıktık....
Senin meditasyonlarınla, dileklerinle canlandık... Bir başkası hiç varolmadı, arkadaş aramıyoruz ya da dış enerjiler, biz bütünüz - biz kapılarız ve ateş, yollardaki arabalar, ormanlarda ki ağaçlar gibi, diğer gözler uzaktaki yıldızlar...
Biz bir devenin kemiği kadar arkadaşız; dolunaylar, odalar, sonsuz yollar ve boş yerler…
Hızlı bir ruhun arkadaşlarıyız. Hayalimizde volkanlar ve apocalipsis’den rüzgarlar, gece yolcuları ve kör yayalar, imkansızlıkların arkadaşlarıyız.

Biz yalnızız,
biz vaat edilmiş toprakları terk edenleriz. Bütün ırklardan ve görünen şiirlerden zafer arkadaşlarıyız. Birleşen, avlayıcı ve

savaşçı arkadaşlarız...

Bir görevi olan arkadaşlarız...
ARAYICI yız, diğerleri bizsiz bekleyebilir...
Biz eğlendirmek istemiyoruz, biz illüzyonlarda yüzemeyiz, her gördüğümüz an televizyonları öldürdük...
Çiftleri severiz her yerde öpüşen, plastik çiçeklerden nefret ederiz...
Hazır sahte romantizimden nefret ederiz...
Geç kalan insanlardan nefret ederiz, çünkü biz her zaman önce varırız hazırlamak için

Odayı ısıtmak için

Orda oluruz.

Çıplak derimize yağmur iyi geliyor Benim ağzım bir volkan, dilim ise lav - onun derisi ise toprakta ateş, parmakları ise tereddütsüz beni büyüleyen yılan...

İhtiyacımız olan yiyeceği alıyoruz.

Sahip olduğumuz aşkı veriyoruz...


Cem ARSLAN




anatomik difransiyel 1
gündelik yaşamdaki
zamanın kaygan sathında
ayakta durabilmenin
çözümlenebilirsizliği üzerine
başlıklar ve alt başlıklar
giriş:
aynaya her bakış bir uzam oluşturur
geçmişe doğru bir uzam
bu her uzam çeşitli zaman aralıklarının geriye doğru sızan
ışınım yolları oluşturmakta ve hepsi
şimdiki zamana birleşik olarak algılanırsa
tek bir noktadan bakışla
evrenin tümünü ve tüm anlarını kapsayabilen bakış duruşu anını saptamayı anlaşılır hale getirebilir
(kimi zaman bu etkiyi bir fotoğraf da verebilir veya bir heykel bir metin bir şiir bir sinema ya da bir resim)
algılamada kopukluk ya da yeterli farkında olmama durumunda
uzamların parçalanmışlığını daha da belirgin hale getirerek
çıkılmak istenmeyen labirent etkisi ağır basar
bu sebeple zamanın kaygan sathında
yandaki başlıklar önemsiz önemli yerlerini koruduklarından
başlıklar ve altındaki çeşitli konuların incelenmesi gerekir
1- toplu iğnelerin kırılma yerleri
a) kuvvet uygulanması halinde
b) olası muhtelif olaylar esnasında
2- her dil karekterine göre tedricidir
3- rüzgârda uçuşan perdelerin saksı çiçeklerine zararları
4- hafızalı müzik setlerinde hafıza kaybı
a) elektrik kesintilerinde geçici hafıza kaybı
b) sebebi bilinemeyen kalıcı hafıza kaybı
c) sebebi bilinen kalıcı hafıza kaybı
5- kadınların gözyaşları ile timsahların gözyaşları arasındaki farklar
6- hastalıklı kimi kuşların farklı ışıklar altında kayın ağaçlarının dallarına tüneme şekilleri
a) söz konusu kuşların göçücü kuşları kapsaması halinde
b) söz konusu kuşların evlerdeki kafeslerden kaçan kuşları kapsaması halinde
7- söz konusu göçücü kuşların göçtüklerinde geride kalan kayın ağaçlarının durumu
8- kör tavşan avı
9- öncülün ardılın göstergesi olabilmesi için öncülün gizilgüç olarak var ve algılanabilir olması halinde
10- sapları kırık porselen çay bardaklarının kullanım alanları
11- yanmış ampullerin çöpe atılma şekilleri
a) yeni alınmış ampulü ambalajından çıkardıktan sonra ambalaja eskisini koyarak atılış
b) serbest atış
c) biriktirerek atış
12-soru kiplerinin sorulması ve sorulmaması durumu
13-çivi ucu çapaklarının temizlenmesi esnasında
sarfedilen gücün çivilerin çakılması esnasında
sarfedilen güce etkileri
14-berber aynalarının çırakların yerleri temizleme
yöntemlerinin yanlışlığından kaynaklanan kırılma
olasılıkları
her nokta varoluşunu kendinden önce gelen noktalara borçludur
fakat söz konusu bu nokta kendinden sonra gelecek olan noktaların da sebebi olabilecektir
ve her nokta bir an’ı temsil etmektedir
bütün bu noktalar birbirlerini takip ederek zamanın
yatay ve düz olduğu sanılan çizgisini oluşturmaktadırlar
çizgi genel kavramı ise soyuttur
özelde ele aldığımız zamanın sözü edilen çizgisi de soyuttur
bu metnin bu satıh üzerindeki somutluğu da bir çeşit soyutluklara işaret ederek kendi kendini inkâr olup
entropi’ye hizmettir




anatomik difransiyel 2
toplu iğnelerin kırılma yerleri üzerine bakış denemeleri
a) aynasal uzamda görüngüsel labirent
suret “ çözümsüz bir kavram “ sa eğer (ki öyle değilmiş gibi görünür çoğu zaman) şeyler olmazdı
çünkü şey’lerin yansıması suret’tir
aynada gördüğüm şey her ne kadar yakın geçmişe aitse de suret’imdir
ve aynadaki suret’im şey’leşmeye başlamışsa şey’liğim aynaya hapsolmaya başlar
bu durumda aynanın hapsinden kurtulmak için başka bir aynaya gereksinim duyulmaya başlanır
tehlikenin ta kendisi ise aynalardan oluşmuş labirentte suretten bir minator olmaktır
b) sürtünme katsayısı
zaman mekâna usulca değer
bu değiş ne kadar usulca olsa da çok tahrip edicidir
mekân bir anlamda yaşamımızı kapsayandır
zaman bize de değmektedir
zaman akıcı mekân kalıcı gibi gözükür
ama zaman akıcılığıyla mekânı da değişikliğe uğratmaktadır
zamanın mekân üzerindeki etkisi su ve rüzgârın kayaların üzerindeki etkisine benzemektedir
insan yaşamı da zaman ve çeşitli mekânların birbirlerine sürtüşmesi esnasında arada kalan şey’dir
c) kapsama alanı
nesneler dünyadaki duygu ve heyecanları güven altına alır
onlar kötülük ve iyiliklerin yumuşaklığıdır
varoluş ve yok oluş dönüşümlerini
his değişimlerini düzenler
arkadan saldırıları engeller
dünyayı iyicil bir söylentiyle doldururlar
olguların birbirlerine doğru eğilmelerine ve birbirlerine
doğal tanımlayıcılar bulmalarını sağlarlar
ürkütücü nesne ondan ürken yüze benzemez
o’nu içerir
anatomik difransiyel 3
birden fazla kaçışlı perspektif ile aynasal uzamda görüngüsel labirent denemeleri
herhangi bir sınıflandırmanın sınırlı kapasitelerinin süblimasyonu
kendine kaçış noktaları:
1- bir fotoğraftan hareketle:
a) bir fotoğrafın kendinden önceki diğer fotoğraflara yakınlığı
İ-öznel bakışla ii-nesnel bakışla iii-serbest bakışla
b) bir fotoğrafın bir dil oluşturma olasılığı
c) bir fotoğrafın oluşturduğu dilin, izleyenler tarafından kavranabilme olasılığı
2)- serbest bir ortamdaki objeden hareketle
a) bulunulan yerdeki hava şartları
b) güneş ışığının zaman içindeki değişen konumları
c) diğer objelerin sözü edilen objeye aynı atmosfer içinde bulunmaktan dolayı zaman içinde olası etkileri
3)- yazılmakta olan bir metnin kendinden önce yazılmış diğer bir metnin kapsama alanında olabilmesinin örneklemelerinin değerlendirilmesi
birinci örnek metin:
söykü:
kendine kaçış noktası 1
yirmibireylülikibindört

uzun yürüyüşler bitmişti
belki de o an öyle görünüyordu
bir eşyanın gölgesine bakıyordum
sınırlar çok daralmıştı
hareket yok olmuştu
asla son olmayacağını bildiğim bir sonda
hareketsizliğin de hareket doğurduğunu gördüm
her hareketin sadece iyiye gitmek gibi bir kuralı yoktu
bu sadece bizim için bir ümittir
sanırım yalnızca yaşama içgüdüsünden kaynaklanıyor
rüzgârda dalgalanan kavak ağaçları
şehre yağan yağmur
saksıdaki bitkiler
karşı camdaki kedi
görüntüler birbiri ardına diziliyor
bir kişisel geri dönüş
ne kadar geriye dönüş olsa da
bir kere yaşanmışlıklar var
her şeye birden geri dönüş olduğunu
eski diye düşündüğüm sokaklarda farkedip
üzerimdeki ağırlıklarla yürüdüm
her bir sokak taşına basışımda
kendi üzerime basıyor hisine kapılıyorum
zamanın sürtünme katsayısı artıyor
derin ve karanlık suya bakıyorum
florasan ışığında aydınlanmış bitkiler altında gölgeler oynaşıyor
karşı kıyıda eski bir şehir
gökyüzünde uçuşan kırlangıç sesleri
daha yaz bitmedi devam ediyor der gibi
ama bu artık huzur vermiyor
ikinci örnek metin:
söykü:
kendine kaçış noktası 2
yirmiüçeylülikibindört


herhangibir araca binmeksizin
eve yürüyerek dönmesine engel olmayacak kadar
barda oturmuştu
kalkmadan önce hesabı ödedi
hep bu anlarda tuvalete giderdi
kuralı bozmadı
bardan çıktığında herzamanki gibi ince bir yağmur yağıyordu kadıköye
gene mi diye içinden söylendi
büyük çöp konteynerlerinin yanından geçerken
karanlıkta kedileri gördü
sürekli birşeyleri çekiştirip didikliyorlardı
eski bir çeşmenin yanındaki kokoreççinin önünden geçerken
eve yaklaştığını düşündü
evin bulunduğu sokağın başından yürümeye başladığında
evde artık bir kedisi olduğunu düşündü
buna sevinse mi üzülse mi diye iç geçirip
cebindeki anahtarlığını yokladı
zira çok ama çok eskiden olduğu gibi
evde ona kapıyı açacak kimse yoktu
başına değecek kadar sarkmış bir ağacın dallarına aldırmadan
başını dik tuttu
dallar haşince okşayan bir sevgili gibi
biraz acıtarak başına ve saçlarına sürtündü
kapıyı anahtarıyla açıp ışığı yaktığında
üzerine binlerce anı ve hayaletin saldırmasına aldırmaksızın
kediye baktı
onu bekliyordu


tüm ANATOMİK DİFRANSİYEL metinleri POLİKİNİK DİLEMMA çıkışlı olup metinlere gömülmüş alıntılar okuyucu-takipçi tarafından nerelerden alıntılandıkları fark etmelerinin esası üzerinden ENTROPİ’ye bağlantılandırılmak için vücut bulmuştur


ondokuzekimikibindört





Hakan KAMIŞOĞLU





Gelinciklere, cinlere, bizlere.
Gelincik:
Taksim’de ara sokakta yürürken “o neydi lan” dedirten, oradan geçen gelincik. Yaşadığını ve bir eşi olduğunu bildiğimiz gelinciklerden biri. Eşi’nden ayrılmayacak ve eşiyle birlikte ölecek olan gelincik. İstanbul’daki gelincikler hakkında bilinebilecek tek şey, var oldukları ve var olacakları.
Kader:
“Aşkın kurgusu yok. Onun için filmini çekiyoruz” diyor Cem Abi. Yaşamın kurgusu var mı? Bunun kaderle bir ilgisi var mı? 2012’de dünyanın sonu gelecek galiba.
“Fate. Up aganist your will. U will wait until u leave yourself to him” Kendi kendini kurgulayan bir öykü, bir film nasıl birşey olur?
Kahraman:
Gerçek kahraman. Donnie Darko ne tür bir kahraman? Nasıl bir süper kahraman? Klişe olmayan bir süper kahraman. Klişe olmamak bir şart mı? Şart değil bir ihtiyaç. Donnie Darko kanımca, insanların acılarını kaldıramayan bir süper kahraman. Kahraman olduğu an, zamanı geri döndürdüğü, paralel evreni yok ettiği an olmalı. Onun için zor olan ve üstesinden gelmesi gereken şey, üzülmemek, üzüntüye bir şekilde son vermek.
Yabancı:
Kendine ya da ortama uygun ifade biçimi bulamayan. “orada olmayan adam”
Istek:
Ölüm tehditi olmayınca yaşama isteği kalmıyor. Yaşama isteği kalmayınca ölüm tehditinin anlamı kalmıyor.
Kasvet:
Donmuş yağ. İlerleme, değişim, macera yoksunluğu.
Bir:
Tamamlanmış paradoks. En bütün sayı. Var olan şey. Bir şey.
İki de bir’in eşidir ve o da bir birdir. Bir de iki’nin eşidir, birdir.
Ot:
Yalnız başına bir tek çimen. “Rüzgârla birlikte eğilen, hortumla birlikte yükselen, uçan ve bir gün hortumun kendisi olan.
An – Anı:
Moment. Memory. Güzel anlar. Kareler. Akıldan çıkmayan değerli kokular, görüntüler, sesler, bakışlar, dokunmalar. Sürekli aranan, bulunduğunda sadece dikkatli olanların görebileceği kareler.
Delilik:
Meraklı ve tedirgin gözler, güzel bir şey görmek istiyorlar. İyi hissetmek istiyorlar. Karşılarında şablon bir güzellik buluyorlar. Şablon bir yaşam bekliyor onları ve normal oluyorlar. Gerçek samimiyet ve orjinal algıların bulunmadığı bir ortam, normalleşiyor, üzgünleştiriyor.
Sinirleniyor, kontrolden çıkıyoruz ve biliyoruz ki asıl deli onlar. Çoğunlukta olmaları sadece kalabalık oldukları yerlerde anlamlı. Bir mahkeme salonu, bir akıl hastahanesi, bir yemek masası, bir meclis ya da bir cenaze.


Mehmet HAKYEMEZ






söykü:




köpek çitin üzerinden atladı
otların arasında bir süre koşturduktan sonra
durdu
ufka baktı

çitin yanındaki tahta kapıyı açtı
bir iki adım attıktan sonra
durup ufka doğru baktı

ikisi de oraya
ağaçların gökyüzüyle kesiştikleri
yere doğru bakıyorlardı

birden köpeğiyle aynı kaçış noktasına baktığını fark etti
o anda
baktıkları noktadan kendilerine bakışın
nasıl olabileceğini düşündü

bu düşünce baktıkları kaçış noktasına bir ayna yerleştirmeyi uygun gördü
sonra bu düşüncenin
hiç de yeni ve daha önce düşünülmemiş olmadığını
aklından geçirirken buldu kendini
tam bu sırada dışarıdaki görüntüleri
gören gözlerinin arkasından
ve hatta tüm bunları algılayıp düşünen
beyninin de arkasındaki bir noktadan
baktığını fark etti

köpek huysuzlandı ve dönüp ona baktı
köpeğini sakinleştirmek için
içten sevecen bir iki laf etti
üzerinde siyah lekeler olan beyaz köpek
her zamanki gibi başını eğip
kuyruğunu sallayarak yaklaştı

zaman hızla akıyordu
geri döndü tahta kapıyı açtı
dışarı çıktı


onsekizekimikibindört

Hakan KAMIŞOĞLU












Ressam: boyası fırçası ve boyayacak yüzeyi olan şahıs.
Resim yapan adam.
Alternatif insan. Yaşama baktığı biçim ve açıyı görsel bir estetikle buluşturabilen. İnsanların duvarlarına yeni pencereler açan adam.
Sanat tarihinin, sanatçı üzerindeki etkilerini azaltabilir kişi.
Normal insandan kirpikleri daha uzundur.
“renklerle nasıl solo atarsı” biçimlerin alt yapısı, daha çok insan psikolojisine mi yakın olmalıdır?
Tuvalin atlattığı krizler ve bunların etkileri.
Eğer istediğiniz etkiyi yakalayamıyorsanız, tuvale dönüp kendinizi ulaşmak istediğiniz noktada hissedin. Tuvale şunu hatırlatın: “ben var oldukça sen de varsın. Ben toksam sen de olamazsın”. Ve eğer bu önemliyse, insanlar seni sonsuza kadar saklayabilirler. Üzerinde ben olduğum için yapacaklardır bunu.
Resim bir mastürbasyon değildir. Tuvali ziyaret saatlerinizi iyi ayarlayın.
Büyülü bir şey, bir akış, yitiş, programlı bir yok oluş, elektrik eğlence, macera, tad alma duygusu gibi bir şeydir. Acı çekersin ama kendi hayatına bir son veremiyorsundur. At olmadığın için kimse seni vurup da acını dindirmez.
Ve acılarımız sevinçlerimiz gibi tuvale yansır.
Resim aslında duygularımızın katışıksız tuvale yansımış grafiksel çizelgesidir.


Fatih YILDIRIMER






AÇIKLAMALAR:

açıklamama



polikinikdilemma@hotmail.com
polikinikdilemma@yahoo.co.uk

kucak_kagit uzerine renklikalem ve murekkep 50x70 cm 2001



POLİKİNİK DİLEMMA GÖRÜNGÜ 33

ıslıkla çalınmış adam

vokal: saksafon: piyano:

soğuuuk ve yağğ muur
ıslıkla çalınmış adam tekil bir amacı yok
herhangi bir kapıya gölgesi değmemiş hızlı h h h hızlı bir çizgiler
öyle çala kalem ve lâlettayin bedenimde kimin çizgileri
yılmadı mı hâla diye ki bu çizgiler beni çizdi mi simirnof marka bir içki
hayret edenlere rağmen ki bu çizzzz zgi ler eski kadehler
karanlık ve ışıksız odalardan birinde ki bar ve barmenin arkasında
her zaman ve her daim kiiiiii BÜYÜK bir ayna
ki beni yaraladı mı gölgede kalmış bir yaşam
ıslıkla çalınmış adam ki kim bilir yaşam mı bu
herhangi bir çizgi üzerine değmemiş soğuk ve yağmuuur neyin gölgesi düştü ki
alenen boyanmış ama lâlettayin umurların da mı mı düşte
kimi ilgilendirmiş ki şimdiye kadar mı mı düş
ya da kimi indirgemiş ki üzerime hadi anne
hayat çizgi
ıslıkla çalınmış adam hayat çizgi m
öyle çabucak ha yaaaatt t t çizgi gın
el çabukluğu yani yıl
sıradan ve fütursuzca ha ha ha yıl gın n n m m
sararmış kağıtlara çiz yıll gıın mı yımm
kötü bir kalem ile sıradan çizgilerle çiiz yıl gın n n m m
zhh yıl
ıslıkla çalınmış adam kime kime gın
sadece yağmur yağarken ıslıkla çalındığından m
yağmurda hep ıslanmış soğuuk simirnof marka bir içki
hiç kurumamış ya ve bazı biralar yabancı
belki de kurumaya dahi gerek duymamış ya bar ve barmenin
yağmur hemen ardında
yağ düşte düş
soğuk ve yağmur düş gölgeme
yağmurun ıslak yıl yılgın gövdeme
çizgileri yıl yılgını bu gövdeme
ıslak ve çizgi ve yağmur m
h gın
hı yıl
hızzz yıl gın n n m m
lı yıll gıın mı yımm
geri vokal: hızlı çizgiler yıl gın n n m m
çok da acele etme be yıl
dedi gın
hayat bu m
m
neeee acelen var
ne
ne

otuzbirmartikibinaltı




ecinni

vokal basgitar klavye davul

gece sokak lambasının ışığı vuruyor teninde esrime
asfalta ince bir kesik sadece
uzaklaştıkça gölgeler uzar
yakına gel gecenin gölgesi y İM ters
yakına gel ki gör im ters
şehrin kARAnlığına doğmuş
ters
karANlık kucakta emzirilmiş
bu gECE karanlık
çok eski zamanlardan kalma dipsiz gece
en derin karanlık duygular edepsİZ gece
YÜZyıllar SÜRen ayin
teKİNsiz vE ÇIKmaz sokaklarında
tekinsiz ve çıkmAZ sokAKlarında
sebebi kendi gECE
teninde ESrime
ince bir kesik sadece
vahşetin ve kıyımın atalarından
çok eski ateşlerin çevresinde

ne kadar yakınım sana
saçların yanaklarına düşmüşse
yakına gel terkEDİLMİŞ dökÜNtülerine
gel sunulan adaklar söyle ne umarsın
ummak sadece

dipsiz tekinsiz kuyular kadar sadece
kızıl siyah gözlerde çakıp sönen kan
tek hece
koyu geCENİN içine çİZİlmiş
KIZıl KIYImlar yüzüm etinde dalgalanan
vahşet aldatmayan
ve beni gÖRDÜğünde teninde esrime
en eski yaratılmışı ince bir kesik sadece
ve belki de
gel senin de sOYUNUn başlangıcını
görmeden geç susuzluğu ve git
peşinden takip ettiğimi hissedemezsin o anda
o an benim anım
bakma artık çok yakınım sana
kendini bırak bana
şimdi artık kahakahalarımı dinleyebilirsin
damarlarında dolaşırken teninde esrime
ince bir kesik sadece
etinde dalgalanan
tek hece



kara ormanların boğuk hırıltıları
sessiz ayinler müziği
alttan çıkan ruhlar
mor dağlarda biten sarı otlarda
al çiçekler gövermekte çıkılamayan döngüyü
hep olan sövgüyü
unutacaksın
ALdatıldığını sANma
gel o şevhet sende DURUyor
gözlerimde karanlık
uzayan gölgeler ve serinlik
ah saçların düşmüş rüyalara dökülen saçlar tende
uzaklaştıkça gölgeler uzar dök
yakına gel ve hafifçe gölgelere bas tek hece
soğukluğu hissettiğinde çok yakın olacak bu gece
gel çok geç bir sarhoşluk teninde

ölüm kalıcı durum
hayat eksik ve yetersizliği som
hayat değil YÜZyıllar süren ayin
bitmeyen ölüm tekinsiz ve çıkmaz sokaklarında
koyu bir ateş yanar
içİNde
içİMde yanan atEŞİN
gel kardEŞİ
bakma istersen bana ve gözlerime
ne görebileceğini umdun
uman benim ummanım
ilk damla düştü bile
ay yansıyan kan gözlerinde söndürecek mi
ince bir kesik sadece
katliamın ruhu derin tek hece
en eski gelenek ve çıplaklık bu gece
şehvet derinin en gizli yerinde


düzenleme: üçocakikibinaltı





söykü: eski

her semt kendi üzerine yıkılmıştı
eski ve yeninin bu yüzden mi bu kadar yakın olması gerekiyordu
yıkılmaz gözüken ne çok şey vardı
ayrıca eskimez gözüken o kadar çok şey de

oysa ki şimdi her şey her an eskiyor
eşyalar diye bildiğimiz şeyler
kavramlar diye bildiğimiz şeyler
davranışlar diye bildiğimiz şeyler
hepsi birbirine zincirleme zaten
ve daha birçok şey

bu her şeyin bir biri içine geçmesini kolaylaştırıyor
şehirde

bir Bizans sarnıcına bakan punk kafalı bir kadın
eski bir 45’lik plaktan dinlenmesi gereken gazel
Windows media player’da mp3 formatından yayılmakta

üstelik bu şehrin haritaları da öylesine kapalı ki artık
ve öylesine kendi üzerine çökmüşlüğü belirtircesine ki
kimisi Osmanlıca
kimisi kiril alfabesiyle
kimisi Latin harfleriyle Türkçe
henüz çözülememiş bir dilde yazılanlar
gizli yerler görünmez dehlizleri tarif eden görülebilemez yazıyla yazılı planlar
kötü ruhlara kötü duaların yazıldığı el yapımı kağıtlar
iyi ruhlara kötülük yapan el yazmaları

ve her eski yapının koruyucusu eski inançlardaki eski tabu nesneler
fark edilmeden bu günkü trafik ve çamur deryalarının ortasında hala ayakta
hala sağ hala duran hala kalan
bir hayalet yapı
bir eski çeşme ve onun yalağı
parke taş döşeli bir yolun
asfalt yeni yolun kenarından akan suların arasından
mezardan fırlamış kafatasının çenesini andırarak sırıtması

yaşlı bir erkeğin kim bilir kaç yıl önce ölmüş
mezarında kemiklerinden bile eser kalmamış
annesinin karakteristik özelliklerini taşıması
zaman zaman göze batarcasına
bazen de



rolling stones’un ağır melodisi çalıyor fool to cry
şimdi bu şarkının konusu yok oldu
geriye zihnimde sadece bu şehre ait görüntüler kaldı
belki de bu görüntülerde araları iyi olmayan bir baba ve kızı olabilir


otuzbirmartikibinaltı





DNA

yazgı ne kadar hesap edilebilir
biçimler veya renkler varsayımından
yola çıkılarak sonraları belirmesi muhtemel
renkler veya biçimler
hakkında birtakım öngörülere varabilmek
kimi denklemler kurabilmek
belki de hiçbir şeyin hesabını yapamıyoruzdur
ya da bu da başka bir harflerden oluşan
bambaşka bir hesaplama yöntemidir
bizler “en”imizi “boy”umuzu ve “derinlik”imizi kavrayabiliyoruz
kimileri zamanımızı da kavrayabileceğimizi söylüyorsa da
1:D 2:N 3:A’dan oluşan harflerden ötesine henüz tam olarak geçe bildik mi tam vâkıf değiliz

D: mavi bir duvar
N: yeşil yaprak
A: yağan yağmur

D: duvar bir düzlemdir
kenarını bulmadan yüzeyin iki boyutluluğu dışında algılanabilecek şey sadece renk olabilir
ve eğer rengi mavi ise
ve her ne kadar yüzeye sürülü olarak duruyorsa da
psikolojik etkisi derinlik ve sonsuzluktur

N: yaprak kendi içinde çeşitli düzlemler taşımaktadır
derinliği oluşturacak diğer düzlemler duvarda olduğu gibi
duvarın başka bir duvarla bitiştiği yerde olmak zorunda değil
üstelik canlı bir dokusu vardır
bu hareket kavramına ulaşılmasını sağladığı gibi zaman kavramını da gündeme getirir


A: boş beyaz bir kağıt üzerine akademik kurallar çerçevesinde
bir yağmur damlası çiziniz
onu etkileyen ve yukarılardan aşağılara doğru düşmesini
sağlayan yer çekimi etkisi üzerinde yoktur artık
dolayısı ile hareket etkisi de yok olmuştur
zaman durmuş gibidir

garip tesadüf bu kağıdın üzerine DNA yazınca da bana aynı şey oluyormuş gibi geliyor
yaradılış bu harflerin suretinde ve bu kağıdın üzerinde
kalıcı kılınmaya çalışıldı

oysa ki kalıcı durum ölümdür
DNA / 1


vokal: 1.koro: trampetler:

simli bir gelecek yazıyı yaz anlamını kurdun mu
isimsiz bir gecelik yazıyı yaz
ve harfler ve rakamların tazıya say anlamını kurdun mu
yan yana gelmesi mavi bacaklı anlamını kurdun mu
gelecek al kulaklı
talihin en mutsuz yaratığı tazıya say
em-bre-you
dar kesim enli bıçak sıradan avuntular
ile ilkin ne keser sıradan savurdular
bu kanı harfler gelmeli
sana da değmeli

yazık ki yazmalı
ime kim girdi de çıkmadı yazıyı yaz
em-bre-you tazıya say
hata yazar bize
hem de hattatı yazar mavi bacaklı
al kulaklı
tazıya say
anlamını kurdun mu
kıp kırmızı çilek
beyaz bir kadın
küçük bir parmağın ucu kazınmıştır kanına yılmadan düşer toprağa
elbisenin kalın kıvrımı tümü harflerin veya acı toprakta biter mi
aradan gözüken ağaçlar yaprakları dönerek anlamını kurdun mu
kağıtların kıvrık uçları ezilmiş ve harfler de beraber
yazılmıştır canına
ime kim girdi de çıkmadı tümü harflerin
em-bre-you
hata yazar bize







DNA / 2

vokal: 1.koro: 2. koro:

içerden sarı başladı d d döngü içine girmeden n n anlaşılmaz
ta ki dışarıya kadar s s sarmal
d d döngü içine girmeden n n anlaşılmaz
dışarıda pembe bitti s s sarmal s sis k kara
ta ki oraya kadar orada bitmez

bazı dokular iyice pürtüklendi
kendine doğru çekilen ipliklenmiş

bu et ve kandan oluşmadan
harften kaydedilmiş
adı üflenmiş her harf kendini gösterir harfin ardında ne var
suya düşmüş biçimin ardında ne var kir
kir kir
içerden kırmızı başladı içine girmeden n n anlaşılmaz
ta ki dışarıya kadar dışarıya kadar


otuzmartikibinaltı






söykü :


bedeni olan adam

kollarında ve bacaklarında
ve dahi tüm bedeninde de
kıstırılmışlığın öyküleri dolaşır
o havaya çarpmaz
bulut ona çarpar
kimi zaman da dörtnala uçuşur ya
bazen de kavlince düşer ya
yürür gider
yürür gider
kendine doğru
bazen ve çoğu zaman
tekrardan kaçınmaz

gömleğinin yeni ile sildi burnunu
biraz da iç çekti
belki
toprak da kokuyordu
çöp de kokuyordu
ota böceğe aldırmamıştı ki

zaten öyle herkezler görmezdi ki onu
karanlıktan başka
karanlık duvarlardan
karanlık kuyulardan
karanlık bakışlardan başka

yürür gider
yürür gider
kendine doğru
bazen ve çoğu zaman
tekrardan kaçınmaz

dörtmayısikibinaltı/onbeşmayısikibinaltı





açıklamalar:


* bu metin onaltımayısikibinaltı’da yazılmakta
* çevremde yaşanan her türlü şeye şüphe ve nefret ile bakmaya devam ettiğimi farkettim
* oysa ki bu tavrımı yirmili yaşlarımda veya otuzlu yaşlarımın ta başlarında terkettiğimi sanıyordum
* insan alışkanlıklarından vaz geçemiyor mu
* yoksa hayat bu coğrafyada gittikçe artan ivmeler ile kötüye mi sarıyor
* ilk olasılık gerçek olsaydı keşke
* hayat gittikçe kötüye sarıyor
* üstelik artık bu coğrafyadan da taşacak
* herşeyi yutacak
* ha sahi aklımda iken “ zavallı ayşe arman zavallı can dündar zavallı reyting arttırma hesapları içinde uğraşırken birden kendilerini iyi gazeteci sanıp ve bir de hayatın anlamını anlamlarını kavradıklarını sanıp büyük büyük laflar ederek büyük büyük yazılar yazarak daha önce hiç kafa yormadıkları ve hiç de onların işi olmamış ve bir daha da olmayacak düşünce ve kavramlara takılan yaratıklara
onlar için de üzülüyorum yazık
insan hisli doğar
hisli ve duyarlı insanlar yumruk yemiş ten gibidir en ufak temasta heryerleri ellerinde olmadan acır ve yanar
gözlerinden yaş gelebilir
his ve duyarlılık sonradan oluşmaz
sonradan hislenen insanların gözyaşları timsahların gözyaşları ile bile karşılaştırılmamalıdır
not: yukarıdaki isimler dışında daha öyle feci isimler var ki onların hepsini buraya yazmak çok zor geldi
* herzaman olduğu gibi bu görüngü ustalarım jorge luis borges ve
albrecht dürer’e adanmıştır



iletişmemek için gereksiz adresler:

polikinikdilemma@hotmail.com

polikinikdilemmaster@gmail.com

polikinikdilemma@yahoo.co.uk

POLİKİNİK DİLEMMA GÖRÜNGÜ 34

söykü:

sokak tapınakları:

cam tapınak
birinci kapı: sakup portis sorkap
kimi zaman kelimeler
durup dururken
kendi anlamlarını üretirler mi
üst üste düşmek yetmez bazen
kim ki kendi içine düştüyse
orda bulur bazen
diğerleri içinse hiçbir anlam taşımayabilir
bir kural:
aynı kapıdan girip aynı kapıdan çıkma
ikinci kapı: sakup portis sorkap



ateş tapınak
buralarda enkazın içinden çıkılır hep
birinci kural:
cesaretin yoktur hiç yaşamaya
hiç’i duydun mu sen hiç
ikinci kural:
duyma
üçüncü kural:
duymamış olmak mazeret değildir




tel tapınak
bazen insanlar saçılır
cam kırıkları saçılır
çöpler saçılır yerlere
toprak kendine düşeni bitirir
kural:
aynı yere çok bakma
aynı duyguyu bulamazsın
duygunu geliştir

ilahi:
vitrin camlarına düşmesin
varsın düşmesin aksimiz

gazete kağıdına oturarak
elimdeki kağıdı uzatarak

korkmam aksim düşmez zaten
tel tapınak ikonu
( iki aziz ve bir ağaç )
bir iksir ve elma
kalbi eğrilmiş yurduna geri dönmüş
görülmez mi çiçekler açmış
tüm balkonlar
siyah ah siyah demirden bir elma
ağacı tütenvrılan
bir yanda diz çökmüş
diğer yanda diğeri
iki aziz
beni sabah annem koydu sokağa
akşam alır mı bilmem
karnım öyle de ki
akşama kadar
akşam alır herbirimizi tek tek
sabah da koyar geriye sokağa
tek kural:
karnını doyur
bir elma ve iksir
kalbi burkulmuş yurduna geri dönmüş



sarı tapınak:
yel akan sanrıdan ne umduk
bilmiyoruz
ayet: bilme
unuttuk alttayız
ayet: unutma
senin yaşamın sanrın
unutmalara dayalı
ayet: hiç dün olmadı














tekir kedi tapınak:
yazının düştüğü yer dedik ya
hare hare olmuştur orası
kimine bir darbe gelmiştir
kimi ağaçtan düşmüştür
ayet: illa ağaçtan düşülmez
tek satıh düz değildi
ayet: biz ayetleri indirmeyiz
onlar zaten oradaydılar
kimi kuyruğunu kapıya kaptırdı
kimi çöpe yattı



ıslak çöp aziz ikonu:
kırmızı yakalı açlığı doyurmak güçtür
tel örtü ile saklanmış taş
altında birikmez ot
diyedir az
çünkü bilirsin ya-kında bilenir bi de
tersinden asılı flama gibidir
tersinden yazılı yazı gibidir de



çakılmış tapınak:
çakılmış çivi bir
tahta üzerine
kanlı et parçası
yakılmış ot bir
toprakta kuruyan
böcek kavrulmuş kara















su mazgalı tapınak:
ilahi söylenti

yağmurun ıslattığı ekşimiş
domates kabuklarını serdim
mazgalın yanındaki küçük taş çıkıntıya
yağmur suları taşarak aktıkça
teker teker sürüklenmeli bizim gibi

sürüklenen ekşi domates kabuklarıyız
bir kuş gagası yıldırmasın
dal parçaları tutamasın

suda sürüklenen ezgimiz
kenardaki taşlara kanırtılmış
çatlamış tırnaklarımızdaki
ve eklem yerlerinin soğuk tasası
kurumuş kabul görmeden tuza batmış

su ezmez yürütür de
seç birini sen bizden
hatırla biz sana ayet indirmedik
suya gizledik
taşa gizledik
tene gizledik ayetleri






















Sap tapınak:
karoların bitişmesine aldırmadan
ve her karoyu birbirinden ayıran
kenarlıklara rağmen tüm gidilebilecek
hat boyuzan kimi zaman sapsa
umarsız olsa kurusa da
güneş altında gümüşlenir gibidir
laf: tek para etmez lan
ayet: her zaman değer biçmeyi bilmelisin


yırtık kağıt tapınak azizi:
bunlar serzenişin de provası değil
dediler ki sen neyin ispatısın
ispatlamamıştım
ne zamana kadar konuşmayacaksın
eksik ayağımı dilenir gözüktüm hep
oysa ki daha çok şeyler eksikti
bana bakıp ders alınmadı
kaldırımımdan geçenler
kendilerine sadaka verdiler hep
tek kuruş etmedi hiç zaman
sadece akşamları ota düşerim
gölgelerde kendime sohbeti izleyerek
dua:
bir kırmızı evsin
yeşil çanak tutulmuş
kapın yarıya kadar ık
ama bu semavi bir din değil
toprağın dini doğurdu her şeyi










taş tapınak azizi:
verdiğiniz taşlar avuçlarıma battı
çok derinlere indi
en dibine oturdu suyun
bir taş ektim duvara
kadavra
filizlendi dal verdi
ahşap tapınak:
ahşabın çıtırtıları
ve gecelerden salyangozlar geçer
gümüş yollardan ırca
bu kadar kırışmazdır tepsi yürekler
hepimiz buradadoğduk acaba
ağrı yolumuzdur kışın soğuk yazın sıcak
köprüye yanaşan son geminin
köpürerek yanan tenimin
ezgisiz söylenir sonu ölümün
eğrisiz sökün eder tözün kanı
yolların altından geçtiğimiz
hepimiz buradadoğduk acaba


































tapınak cini:
titrek ışıkta kazınmış semender gölgesinde
dağınık korkulardır
semada kaçldız kaç buluttur
yıkıntılarımızdan sayarız
avuç içlerimizde biriktirir
zaman geldi salarız
ki bizde zaman aysıdır
hecelerdeyiz biz kıvranmaz
eşiklerde akan kanız
yan yana avurtlarda bütün işkembelerde
dirsekleri uyuyan değen birbirlerine
rnaklar kara ve kırık karışık saçlı
sentetik kokulu elleri burunlarına yapışık
kemikleri kemiklerine değen derinin döşün altından


yazıya inen ejderha:
kıvılcımlanan dilinde sözcüklenen
ve tüm yazıya kıvrımlanan
sorgucunda aşkla nefret
harlar gürler havalanır
kanatları bakır hava bakır
kara bir demir solur verir
gölgesinde ayrıksılar
gövdesinde dikenler
bozkırda cin inde kindir
şarkısında bronz eğimli eprimiş
aralar türleri oldurur arkasında














yirmisekizkasımikibinaltı



ıklamalar:

* yirmidokuz kasım ikibinaltı bu görüngünün bittiğine karar verdim
* tamamen bu şehre aitim
* tamamen bu şehri yazmaya çalıştım
* bu görüngü daha sonraki bir zamanda daha orijinal haliyle
fotokopi ile çoğaltıldığında meraklısı için gerekli adreslerde
dolaşıma çıkacaktır
* bu görüngü sevgili eşim ve kızıma adanmıştır










polikinik dilemma’nın belirdiği adres:

İstiklal Caddesinde:
Halep pasajında Beyoğlu sineması alt katta:
PENTİMENTO


para bazı şeyleri satın alamaz



iletişmemek için gereksiz adresler:

polikinikdilemma@hotmail.com

polikinikdilemmaster@gmail.com
polikinikdilemma@yahoo.co.uk