13 Kasım 2008 Perşembe

POLİKİNİK DİLEMMA GÖRÜNGÜ 33

ıslıkla çalınmış adam

vokal: saksafon: piyano:

soğuuuk ve yağğ muur
ıslıkla çalınmış adam tekil bir amacı yok
herhangi bir kapıya gölgesi değmemiş hızlı h h h hızlı bir çizgiler
öyle çala kalem ve lâlettayin bedenimde kimin çizgileri
yılmadı mı hâla diye ki bu çizgiler beni çizdi mi simirnof marka bir içki
hayret edenlere rağmen ki bu çizzzz zgi ler eski kadehler
karanlık ve ışıksız odalardan birinde ki bar ve barmenin arkasında
her zaman ve her daim kiiiiii BÜYÜK bir ayna
ki beni yaraladı mı gölgede kalmış bir yaşam
ıslıkla çalınmış adam ki kim bilir yaşam mı bu
herhangi bir çizgi üzerine değmemiş soğuk ve yağmuuur neyin gölgesi düştü ki
alenen boyanmış ama lâlettayin umurların da mı mı düşte
kimi ilgilendirmiş ki şimdiye kadar mı mı düş
ya da kimi indirgemiş ki üzerime hadi anne
hayat çizgi
ıslıkla çalınmış adam hayat çizgi m
öyle çabucak ha yaaaatt t t çizgi gın
el çabukluğu yani yıl
sıradan ve fütursuzca ha ha ha yıl gın n n m m
sararmış kağıtlara çiz yıll gıın mı yımm
kötü bir kalem ile sıradan çizgilerle çiiz yıl gın n n m m
zhh yıl
ıslıkla çalınmış adam kime kime gın
sadece yağmur yağarken ıslıkla çalındığından m
yağmurda hep ıslanmış soğuuk simirnof marka bir içki
hiç kurumamış ya ve bazı biralar yabancı
belki de kurumaya dahi gerek duymamış ya bar ve barmenin
yağmur hemen ardında
yağ düşte düş
soğuk ve yağmur düş gölgeme
yağmurun ıslak yıl yılgın gövdeme
çizgileri yıl yılgını bu gövdeme
ıslak ve çizgi ve yağmur m
h gın
hı yıl
hızzz yıl gın n n m m
lı yıll gıın mı yımm
geri vokal: hızlı çizgiler yıl gın n n m m
çok da acele etme be yıl
dedi gın
hayat bu m
m
neeee acelen var
ne
ne

otuzbirmartikibinaltı




ecinni

vokal basgitar klavye davul

gece sokak lambasının ışığı vuruyor teninde esrime
asfalta ince bir kesik sadece
uzaklaştıkça gölgeler uzar
yakına gel gecenin gölgesi y İM ters
yakına gel ki gör im ters
şehrin kARAnlığına doğmuş
ters
karANlık kucakta emzirilmiş
bu gECE karanlık
çok eski zamanlardan kalma dipsiz gece
en derin karanlık duygular edepsİZ gece
YÜZyıllar SÜRen ayin
teKİNsiz vE ÇIKmaz sokaklarında
tekinsiz ve çıkmAZ sokAKlarında
sebebi kendi gECE
teninde ESrime
ince bir kesik sadece
vahşetin ve kıyımın atalarından
çok eski ateşlerin çevresinde

ne kadar yakınım sana
saçların yanaklarına düşmüşse
yakına gel terkEDİLMİŞ dökÜNtülerine
gel sunulan adaklar söyle ne umarsın
ummak sadece

dipsiz tekinsiz kuyular kadar sadece
kızıl siyah gözlerde çakıp sönen kan
tek hece
koyu geCENİN içine çİZİlmiş
KIZıl KIYImlar yüzüm etinde dalgalanan
vahşet aldatmayan
ve beni gÖRDÜğünde teninde esrime
en eski yaratılmışı ince bir kesik sadece
ve belki de
gel senin de sOYUNUn başlangıcını
görmeden geç susuzluğu ve git
peşinden takip ettiğimi hissedemezsin o anda
o an benim anım
bakma artık çok yakınım sana
kendini bırak bana
şimdi artık kahakahalarımı dinleyebilirsin
damarlarında dolaşırken teninde esrime
ince bir kesik sadece
etinde dalgalanan
tek hece



kara ormanların boğuk hırıltıları
sessiz ayinler müziği
alttan çıkan ruhlar
mor dağlarda biten sarı otlarda
al çiçekler gövermekte çıkılamayan döngüyü
hep olan sövgüyü
unutacaksın
ALdatıldığını sANma
gel o şevhet sende DURUyor
gözlerimde karanlık
uzayan gölgeler ve serinlik
ah saçların düşmüş rüyalara dökülen saçlar tende
uzaklaştıkça gölgeler uzar dök
yakına gel ve hafifçe gölgelere bas tek hece
soğukluğu hissettiğinde çok yakın olacak bu gece
gel çok geç bir sarhoşluk teninde

ölüm kalıcı durum
hayat eksik ve yetersizliği som
hayat değil YÜZyıllar süren ayin
bitmeyen ölüm tekinsiz ve çıkmaz sokaklarında
koyu bir ateş yanar
içİNde
içİMde yanan atEŞİN
gel kardEŞİ
bakma istersen bana ve gözlerime
ne görebileceğini umdun
uman benim ummanım
ilk damla düştü bile
ay yansıyan kan gözlerinde söndürecek mi
ince bir kesik sadece
katliamın ruhu derin tek hece
en eski gelenek ve çıplaklık bu gece
şehvet derinin en gizli yerinde


düzenleme: üçocakikibinaltı





söykü: eski

her semt kendi üzerine yıkılmıştı
eski ve yeninin bu yüzden mi bu kadar yakın olması gerekiyordu
yıkılmaz gözüken ne çok şey vardı
ayrıca eskimez gözüken o kadar çok şey de

oysa ki şimdi her şey her an eskiyor
eşyalar diye bildiğimiz şeyler
kavramlar diye bildiğimiz şeyler
davranışlar diye bildiğimiz şeyler
hepsi birbirine zincirleme zaten
ve daha birçok şey

bu her şeyin bir biri içine geçmesini kolaylaştırıyor
şehirde

bir Bizans sarnıcına bakan punk kafalı bir kadın
eski bir 45’lik plaktan dinlenmesi gereken gazel
Windows media player’da mp3 formatından yayılmakta

üstelik bu şehrin haritaları da öylesine kapalı ki artık
ve öylesine kendi üzerine çökmüşlüğü belirtircesine ki
kimisi Osmanlıca
kimisi kiril alfabesiyle
kimisi Latin harfleriyle Türkçe
henüz çözülememiş bir dilde yazılanlar
gizli yerler görünmez dehlizleri tarif eden görülebilemez yazıyla yazılı planlar
kötü ruhlara kötü duaların yazıldığı el yapımı kağıtlar
iyi ruhlara kötülük yapan el yazmaları

ve her eski yapının koruyucusu eski inançlardaki eski tabu nesneler
fark edilmeden bu günkü trafik ve çamur deryalarının ortasında hala ayakta
hala sağ hala duran hala kalan
bir hayalet yapı
bir eski çeşme ve onun yalağı
parke taş döşeli bir yolun
asfalt yeni yolun kenarından akan suların arasından
mezardan fırlamış kafatasının çenesini andırarak sırıtması

yaşlı bir erkeğin kim bilir kaç yıl önce ölmüş
mezarında kemiklerinden bile eser kalmamış
annesinin karakteristik özelliklerini taşıması
zaman zaman göze batarcasına
bazen de



rolling stones’un ağır melodisi çalıyor fool to cry
şimdi bu şarkının konusu yok oldu
geriye zihnimde sadece bu şehre ait görüntüler kaldı
belki de bu görüntülerde araları iyi olmayan bir baba ve kızı olabilir


otuzbirmartikibinaltı





DNA

yazgı ne kadar hesap edilebilir
biçimler veya renkler varsayımından
yola çıkılarak sonraları belirmesi muhtemel
renkler veya biçimler
hakkında birtakım öngörülere varabilmek
kimi denklemler kurabilmek
belki de hiçbir şeyin hesabını yapamıyoruzdur
ya da bu da başka bir harflerden oluşan
bambaşka bir hesaplama yöntemidir
bizler “en”imizi “boy”umuzu ve “derinlik”imizi kavrayabiliyoruz
kimileri zamanımızı da kavrayabileceğimizi söylüyorsa da
1:D 2:N 3:A’dan oluşan harflerden ötesine henüz tam olarak geçe bildik mi tam vâkıf değiliz

D: mavi bir duvar
N: yeşil yaprak
A: yağan yağmur

D: duvar bir düzlemdir
kenarını bulmadan yüzeyin iki boyutluluğu dışında algılanabilecek şey sadece renk olabilir
ve eğer rengi mavi ise
ve her ne kadar yüzeye sürülü olarak duruyorsa da
psikolojik etkisi derinlik ve sonsuzluktur

N: yaprak kendi içinde çeşitli düzlemler taşımaktadır
derinliği oluşturacak diğer düzlemler duvarda olduğu gibi
duvarın başka bir duvarla bitiştiği yerde olmak zorunda değil
üstelik canlı bir dokusu vardır
bu hareket kavramına ulaşılmasını sağladığı gibi zaman kavramını da gündeme getirir


A: boş beyaz bir kağıt üzerine akademik kurallar çerçevesinde
bir yağmur damlası çiziniz
onu etkileyen ve yukarılardan aşağılara doğru düşmesini
sağlayan yer çekimi etkisi üzerinde yoktur artık
dolayısı ile hareket etkisi de yok olmuştur
zaman durmuş gibidir

garip tesadüf bu kağıdın üzerine DNA yazınca da bana aynı şey oluyormuş gibi geliyor
yaradılış bu harflerin suretinde ve bu kağıdın üzerinde
kalıcı kılınmaya çalışıldı

oysa ki kalıcı durum ölümdür
DNA / 1


vokal: 1.koro: trampetler:

simli bir gelecek yazıyı yaz anlamını kurdun mu
isimsiz bir gecelik yazıyı yaz
ve harfler ve rakamların tazıya say anlamını kurdun mu
yan yana gelmesi mavi bacaklı anlamını kurdun mu
gelecek al kulaklı
talihin en mutsuz yaratığı tazıya say
em-bre-you
dar kesim enli bıçak sıradan avuntular
ile ilkin ne keser sıradan savurdular
bu kanı harfler gelmeli
sana da değmeli

yazık ki yazmalı
ime kim girdi de çıkmadı yazıyı yaz
em-bre-you tazıya say
hata yazar bize
hem de hattatı yazar mavi bacaklı
al kulaklı
tazıya say
anlamını kurdun mu
kıp kırmızı çilek
beyaz bir kadın
küçük bir parmağın ucu kazınmıştır kanına yılmadan düşer toprağa
elbisenin kalın kıvrımı tümü harflerin veya acı toprakta biter mi
aradan gözüken ağaçlar yaprakları dönerek anlamını kurdun mu
kağıtların kıvrık uçları ezilmiş ve harfler de beraber
yazılmıştır canına
ime kim girdi de çıkmadı tümü harflerin
em-bre-you
hata yazar bize







DNA / 2

vokal: 1.koro: 2. koro:

içerden sarı başladı d d döngü içine girmeden n n anlaşılmaz
ta ki dışarıya kadar s s sarmal
d d döngü içine girmeden n n anlaşılmaz
dışarıda pembe bitti s s sarmal s sis k kara
ta ki oraya kadar orada bitmez

bazı dokular iyice pürtüklendi
kendine doğru çekilen ipliklenmiş

bu et ve kandan oluşmadan
harften kaydedilmiş
adı üflenmiş her harf kendini gösterir harfin ardında ne var
suya düşmüş biçimin ardında ne var kir
kir kir
içerden kırmızı başladı içine girmeden n n anlaşılmaz
ta ki dışarıya kadar dışarıya kadar


otuzmartikibinaltı






söykü :


bedeni olan adam

kollarında ve bacaklarında
ve dahi tüm bedeninde de
kıstırılmışlığın öyküleri dolaşır
o havaya çarpmaz
bulut ona çarpar
kimi zaman da dörtnala uçuşur ya
bazen de kavlince düşer ya
yürür gider
yürür gider
kendine doğru
bazen ve çoğu zaman
tekrardan kaçınmaz

gömleğinin yeni ile sildi burnunu
biraz da iç çekti
belki
toprak da kokuyordu
çöp de kokuyordu
ota böceğe aldırmamıştı ki

zaten öyle herkezler görmezdi ki onu
karanlıktan başka
karanlık duvarlardan
karanlık kuyulardan
karanlık bakışlardan başka

yürür gider
yürür gider
kendine doğru
bazen ve çoğu zaman
tekrardan kaçınmaz

dörtmayısikibinaltı/onbeşmayısikibinaltı





açıklamalar:


* bu metin onaltımayısikibinaltı’da yazılmakta
* çevremde yaşanan her türlü şeye şüphe ve nefret ile bakmaya devam ettiğimi farkettim
* oysa ki bu tavrımı yirmili yaşlarımda veya otuzlu yaşlarımın ta başlarında terkettiğimi sanıyordum
* insan alışkanlıklarından vaz geçemiyor mu
* yoksa hayat bu coğrafyada gittikçe artan ivmeler ile kötüye mi sarıyor
* ilk olasılık gerçek olsaydı keşke
* hayat gittikçe kötüye sarıyor
* üstelik artık bu coğrafyadan da taşacak
* herşeyi yutacak
* ha sahi aklımda iken “ zavallı ayşe arman zavallı can dündar zavallı reyting arttırma hesapları içinde uğraşırken birden kendilerini iyi gazeteci sanıp ve bir de hayatın anlamını anlamlarını kavradıklarını sanıp büyük büyük laflar ederek büyük büyük yazılar yazarak daha önce hiç kafa yormadıkları ve hiç de onların işi olmamış ve bir daha da olmayacak düşünce ve kavramlara takılan yaratıklara
onlar için de üzülüyorum yazık
insan hisli doğar
hisli ve duyarlı insanlar yumruk yemiş ten gibidir en ufak temasta heryerleri ellerinde olmadan acır ve yanar
gözlerinden yaş gelebilir
his ve duyarlılık sonradan oluşmaz
sonradan hislenen insanların gözyaşları timsahların gözyaşları ile bile karşılaştırılmamalıdır
not: yukarıdaki isimler dışında daha öyle feci isimler var ki onların hepsini buraya yazmak çok zor geldi
* herzaman olduğu gibi bu görüngü ustalarım jorge luis borges ve
albrecht dürer’e adanmıştır



iletişmemek için gereksiz adresler:

polikinikdilemma@hotmail.com

polikinikdilemmaster@gmail.com

polikinikdilemma@yahoo.co.uk

Hiç yorum yok: