13 Kasım 2008 Perşembe

POLİKİNİK DİLEMMA GÖRÜNGÜ 29 (özel)

aramızda duran şey?...çizgi?...boşluk?...ateş?...
Cihangir İstanbul
Letarjik Fabrika 7/9
Bir odadayız müzik dinliyoruz, kapının çöküşüne ulaşmak için.
Onun için bekliyoruz, satın aldığımız içkinin tadını kurtarmak için,
bir daha hissetmemek için tadıyoruz, huzurluyuz, çöle çok yakınız...
Duman masanın üzerinde oturuyor bizi ikna etmeye çalışıyor.

- Bu hikaye eğlence ile alakalı değil. Fazlalık kapıyı tıklatıyor.

- Yeni bir tür güneşin doğuşunu kovalıyoruz.

Biz hiçbir zaman beraber olamadık onun aniden ama beklenen ölümünden beri.
Bütün şiir sanatını sattık kaybolan aristokrasiye.
Kimileri buradan ayrılıp uzaklara gitti sakinliği deneyebilmek-tadabilmek için... Ama hala çelimsizler, anılarına altın bir kitap gibi sarılmışlar.
- Senin parmaklarınla o konuşuyor
- Senin ay tüyünle, biz sadece nereye gidileceğini biliyoruz.
Hiçbir zaman pencereleri kapamayın, o her zaman hatırlamak için rüzgarı sevdi. ( Herhangi bir hayalet bu kadar etkileyici olabilir mi? – Herhangi bir kader getirebilir mi tatmini? )

Kendinden Geçmeye Gidilen Yol
Biliyoruz ki cenneti tatmaya çalışmak : tamamen özgür bir varlığa ulaşmak, imkansız.
Bütün yalanlar, zarafet olmadan uykuya dönüşür.
Bu en baştaki başlangıç, bu bir çember ki tüm inanan insanların görünmesini sağlar.
Sadece, sürekli amaçlarımıza sahip olmaya çalışıyoruz…
Bir düğünün kaosu ve huzuru ile ilk güneş hemen hemen tamamlandı.
( Beni yüksekte bırakma.)

Yakıcı renklerle bir şeye sadece dokunuyoruz ve transfer oluyoruz, çok basit yazılan bir cümle ile:
- “Eğer güneşi kabullenirsen sende parlayabilirsin...”

Sıcak bir duş ve dokunuyorum, ayın çıkacağına ikna etmeye çalışıyorum.

Boyuyorum, küçük bir çocuk akordeon çalıyor sokakta, kaçacak bir yer arıyor, kör bir araba gelmeye utanıyor, sokak ise bıçak?

Bıçak gibi...

İnsanlarım ise hayal kuruyorlar...

Odayı dumanla dolduruyoruz ve görünmez görüntülerle, tarihi müziklerle.
Duvarlarda projelerimizi hayal ediyoruz: Atalarımızın hızıyla yönümüz savaşan yıldızlar, fosilin aydınlanışının uyumuşluğu, uçucu romantizm, kendi kendimizi kırılgan hale getiriyoruz, bir derinin aralığından acık bir yara gibi
(eğer ne demek istediğimi anlıyorsan ), sonsuzluğun anı...

Bizler isyancılarız,
İsyanlar tohumlarını ekebilmek için toprağa ihtiyaç duyar.

İsyanın tohumu ise sevgi, isyanın sesi ise hareket, isyanın peygamberi ise an.

Biz sadece yedi saniye istiyoruz, yaşamlarımızı değiştirebilmek için,

Biz hayatımızı sadece hayal kurarak harcayamayız, biz günlerimizi barlarda içerek, hiçbir zaman yapamayacağımız makineleri hayal ederek harcayamayız.

Benim cildim kararıyor, ruhum ise aydınlıkla dolu. Bir bahçe arıyorum; yazabileceğim ve ağaçlarla konuşabileceğim, müzik dinleyebileceğim. Bu kayboluş için bir yöntem, belki insanı görünmez yapar ama sokaklardaki soluk rüzgar gibi patlıyor.
Bozcaada ya gittik; çantalar güneş gözlükleri, kırmızı şarap vardı. Film çekiyordum eller ve hareketle ilgili, hiçbir çılgınlık yoktu etrafta, diğerleri denize gitmeyi tercih ettiler ben rahatsızdım içimde panikle karışık bir huzursuzluk vardı, sanki hızın ışığı gibi, küçük bir bar buldum içebilmek için; gözlerim gördüğüm onca şeyden sonra yanıyor, bilmediğim bir salondayım ve bildiğim her şeyi birbirine ekliyorum şifre tamamlanıyor, her şeyi çok yakından görebiliyorum; öldürücü ay, tavşan adamların sesleriyle yankılanıyor, falcılar kartlarını enerjiyle dolduruyorlar, sadece bu gece için bedavaya geleceği anlatıyorlar, yürüyorum elimde mumlarla, karanlığa yol verircesine, iki gölge arasında sarhoşum..
Akşam yemeğinden sonra hızlı davrandım, İstanbul’a çingene hayatıma geri dönmek için, Feribota bindim sonra otobüse... Bir sabah sonra Üsküdar da sahildeki kayalıkların üstünde Bozcaada dan getirdiğim şarabı içtim..Birkaç yönlü düşünüyorum insanlarla ilgili, yılanlar gibi davranıyor elleri, getirdiğim çöl hikayelerini paylaşıyorlar. Kaktüslerle sevişmeme gülüyorlar.

- Neon ışıkları tepede bizi fırtınadan koruyor.

- Kimse gelmeyecek buraya mutluluk yolculuğumuz bir giz burada. Zaman parçalarını küçük küpler halinde kestik ve ambient zamanla doldurduk...

- Treni gerçekten yakalayabilir miyiz?

Zamanı iki şey arasında kaybediyor gibi hissediyorum. Çok genç olduğum zamandan beri biliyorum; benim hayallerim gerçekten yüksek, gerçeklik benim arzularımı dolduramıyor.
Her şey bir yıldan beri berbat bir şekilde halledilmiş durumda, dumanla dolu bir odada yürüyorum sigaralar ve alkol, hepimiz gerçek şeyleri içiyoruz, uçmuş durumdayız, iki doz oksijen arasında konuşuyoruz varlığın çizgisini.
Şiir sanatımız kullanışsız oluyor birden,
Hatta sözcükler güzellikler arsında yerlerini bile bulamıyorlar.
Kara bir şişe açıyoruz: sürekli bir çöküş, müziğe karşı gürültü yapıyoruz ve dilimizle çalıyoruz erotizmi, özgürlüğün yedi güneşini.
Tek krom modundayız, her şey mavi
Bir hayalim var; bilim hayalde yeni bir renk keşfediyor, turuncu ile kırmızı arasında, gizli yumuşak bir renk, titreyen bir renk ki görenleri ağlatıyor...
Ruhumun esasını paylaşmaya çalışıyorum, yazılan her şeyin aynı anda gerçekleştiğini anlatmaya çalışırken; her erkeğin bu dünyada varlığının sebebi olarak söyleyeceği bir şey var, geçişi veren bir mesaj - bir haykırış;
Her gün sadece birazcık daha fazla kendimiz oluyoruz. Terk etmeye karar verdiğimiz gün bu gündür, törenlerin hiçbir sebebi yok, onlar sadece varlar, onlar sadece hoşgeldinizlerin enerjisi. İnsanın ruhu, gücün bilgeliğin çemberi.
Müzik paslı ama etkileyici enstrümanlardan başlayıp olması yakın bir ölümün kırılgan ellerinden geçip en son romantik modern şiirsel bir zamana varıyor;
- Onun sesi tüy, onun sesi yumuşak bir akim gibi
- Ziyaret ettiği sonsuz farklı duygulardan,
- O katıksız kaos
- Benden de fazla

Kaos sanatın katıksız koşulu; kendi parçanın an’ı olduğunu anladığında; kaos dengenin merkezi.
Tamamlayıcı güzelliğin zamanı kendi etrafında boşluk yarattığı zamandır.
Sense tırnaklarını kaygıyla törpülüyorsun. Zamandan korkuyor şaman gözler, fırtınada ise huzur var...

- Dolunay tüm doğallığıyla geliyor
- Neden çembere karşı savaşıyoruz ki? Biz zaten onları değiştiremeyeceğiz.
Kalın beyaz harflerle aramızı boyamaya gidiyorum ve sonra uyumaya gideceğim. Öyle görünüyor ki jazz ın insanoğlunun üzerinde huzur verici bir etkisi var...
- Sanki iğnenin onun derisinden geçişini hissediyorum...
Tekrar aynı olacağımızı hiç zannetmiyorum, yüzük kırıldı, herkes kendi yoluna gitti , masumluğu kaybetti bu kör hırs, elektirik günleri.. Bilgelik nahifliği sildi ( aydınlığın anlamı burada demek ki hiçbir karanlık yok)
Gece,
Gece
Ben bir vericiyim, gerçek diye bir şey yok, sonsuz gerçeklik var. Ben yokum - ben varım; ben sonsuz gerçekliğim, ben soyut enerjiyim... Bilgeliğin kelimesini ve zarafetin imajını senin hissedebileceğin ve dokunabileceğin bir kanala dönüştürüyorum.
Fikirleri objelere dönüştüren benim. O benim fantezileri arzulara dönüştüren, senin günlerini daha iyi günlere ve senin yerlerini daha iyi yerlere dönüştüren. Hayatini bir yaşam seyahatine dönüştüren, boş zamanlarını organize eden, boşlukları dolduran, senin durduğun yeri yaratan benim....
- Bu sadece saf bir ressam hayali olmaktır.
Ağaçları yaratan gökleri yaratan benim, sana çiçekleri getiren tohumları ben ektim...
- hiçbir zaman iki zaman bir olamaz
- hiçbir zaman iki zaman bir olamaz......

Müzik, sesler; artık duyulmuyor,sesler sadece varolduğu sürece varlar, asansörlerde şarkı söyleyen rüzgar gibiler, gel-gitlerdiler, bir ölüm töreni gibi günlük evlilik yürüyüşü gibiydiler.

Tarot kartlarından bir şato yaptık, ben biliyorum , herkes biliyor onun geleceğini, konuşmamız lazım, kader rüzgarını bekliyoruz, bütün zamanlar bizim bekleyebiliriz.
( Pek çok insan hayatları boyu bekler neyi beklediğini bilmeden)

Onun solmuş pantolonu düşüyor, tıpkı şelalenin düşüşü - sen mavi defne - uzun beyaz yatak mumun ışığında soluyor - bir başkası müzik çalıyor, hoş müzikler........
Bütün gölgeler ve hayallerimiz hazza dönüşüyor, gerçekleşiyor...

- Biz hareket eden ışıklarız

- Biz gecenin doğuşuyuz

- Çöle hazırlanan.

Sende biliyorsun ki şamanlar senin için hiçbir şey yapmaz. Onlar sadece kendi görüntülerini kovalıyorlar. Onlar ruhani yollar değiller, seni elleri ile almazlar, onlar kumlar üstüne bir yol taslağını yapmazlar, seni gelinciklerle tanıştırmazlar, seni kurtarmazlar,
sen kayboldun...

Bütün mesajları mühürlediler böylece korkularını paylaşmalarına gerek kalmadı...

Son Bölümün Ziyafeti...

Sessizleştin, arada gözlerin kapanıyor, göz yaşların akıyor, melankoli nehri, tekrar bakire olabilmeyi mi isterdin?

Keşke bende... keşke yapabilsem.
İkimiz arasında hikaye yaratmayı seviyoruz- hayali arkadaşın hoşgeldisi, yerken uyurken içerken bizimle...
Hep beraber bazen birlerini canlandırıyoruz, bazen eski bazen yeni yıldızları..
Dün gece kara Emmanuelle bizimle sevişti - sonsuz şehvet...
Onun gözlerini-bizim dilimizi, onun teninde iz bırakırken görebilirdin...
Hayal hayatımızda daha iyi yer ediniyor,
biz gerçek yaşamlara yer edinen birer hikayeyiz...
Biz delilik kapısına yolculuk yapmaktan korkmuyoruz.
Birkaç gün sessizlik içinde kalabiliriz, müziksiz ve kelimesiz, sadece gözler ve dokunmalar ve parfüm...
En son çöle gelmiştik, yedi gün boyunca yemedik, her şey bizim yolculuğumuzdu, bizim deneyimimiz.
Yaşamlarımız varolan bir laboratuar;
zamanı yakalayıp dünyaya güzelliğini anlattığımız,
gecelerde aşk çığlıkları attığımız, bir yaşamdan çıktık....
Senin meditasyonlarınla, dileklerinle canlandık... Bir başkası hiç varolmadı, arkadaş aramıyoruz ya da dış enerjiler, biz bütünüz - biz kapılarız ve ateş, yollardaki arabalar, ormanlarda ki ağaçlar gibi, diğer gözler uzaktaki yıldızlar...
Biz bir devenin kemiği kadar arkadaşız; dolunaylar, odalar, sonsuz yollar ve boş yerler…
Hızlı bir ruhun arkadaşlarıyız. Hayalimizde volkanlar ve apocalipsis’den rüzgarlar, gece yolcuları ve kör yayalar, imkansızlıkların arkadaşlarıyız.

Biz yalnızız,
biz vaat edilmiş toprakları terk edenleriz. Bütün ırklardan ve görünen şiirlerden zafer arkadaşlarıyız. Birleşen, avlayıcı ve

savaşçı arkadaşlarız...

Bir görevi olan arkadaşlarız...
ARAYICI yız, diğerleri bizsiz bekleyebilir...
Biz eğlendirmek istemiyoruz, biz illüzyonlarda yüzemeyiz, her gördüğümüz an televizyonları öldürdük...
Çiftleri severiz her yerde öpüşen, plastik çiçeklerden nefret ederiz...
Hazır sahte romantizimden nefret ederiz...
Geç kalan insanlardan nefret ederiz, çünkü biz her zaman önce varırız hazırlamak için

Odayı ısıtmak için

Orda oluruz.

Çıplak derimize yağmur iyi geliyor Benim ağzım bir volkan, dilim ise lav - onun derisi ise toprakta ateş, parmakları ise tereddütsüz beni büyüleyen yılan...

İhtiyacımız olan yiyeceği alıyoruz.

Sahip olduğumuz aşkı veriyoruz...


Cem ARSLAN




anatomik difransiyel 1
gündelik yaşamdaki
zamanın kaygan sathında
ayakta durabilmenin
çözümlenebilirsizliği üzerine
başlıklar ve alt başlıklar
giriş:
aynaya her bakış bir uzam oluşturur
geçmişe doğru bir uzam
bu her uzam çeşitli zaman aralıklarının geriye doğru sızan
ışınım yolları oluşturmakta ve hepsi
şimdiki zamana birleşik olarak algılanırsa
tek bir noktadan bakışla
evrenin tümünü ve tüm anlarını kapsayabilen bakış duruşu anını saptamayı anlaşılır hale getirebilir
(kimi zaman bu etkiyi bir fotoğraf da verebilir veya bir heykel bir metin bir şiir bir sinema ya da bir resim)
algılamada kopukluk ya da yeterli farkında olmama durumunda
uzamların parçalanmışlığını daha da belirgin hale getirerek
çıkılmak istenmeyen labirent etkisi ağır basar
bu sebeple zamanın kaygan sathında
yandaki başlıklar önemsiz önemli yerlerini koruduklarından
başlıklar ve altındaki çeşitli konuların incelenmesi gerekir
1- toplu iğnelerin kırılma yerleri
a) kuvvet uygulanması halinde
b) olası muhtelif olaylar esnasında
2- her dil karekterine göre tedricidir
3- rüzgârda uçuşan perdelerin saksı çiçeklerine zararları
4- hafızalı müzik setlerinde hafıza kaybı
a) elektrik kesintilerinde geçici hafıza kaybı
b) sebebi bilinemeyen kalıcı hafıza kaybı
c) sebebi bilinen kalıcı hafıza kaybı
5- kadınların gözyaşları ile timsahların gözyaşları arasındaki farklar
6- hastalıklı kimi kuşların farklı ışıklar altında kayın ağaçlarının dallarına tüneme şekilleri
a) söz konusu kuşların göçücü kuşları kapsaması halinde
b) söz konusu kuşların evlerdeki kafeslerden kaçan kuşları kapsaması halinde
7- söz konusu göçücü kuşların göçtüklerinde geride kalan kayın ağaçlarının durumu
8- kör tavşan avı
9- öncülün ardılın göstergesi olabilmesi için öncülün gizilgüç olarak var ve algılanabilir olması halinde
10- sapları kırık porselen çay bardaklarının kullanım alanları
11- yanmış ampullerin çöpe atılma şekilleri
a) yeni alınmış ampulü ambalajından çıkardıktan sonra ambalaja eskisini koyarak atılış
b) serbest atış
c) biriktirerek atış
12-soru kiplerinin sorulması ve sorulmaması durumu
13-çivi ucu çapaklarının temizlenmesi esnasında
sarfedilen gücün çivilerin çakılması esnasında
sarfedilen güce etkileri
14-berber aynalarının çırakların yerleri temizleme
yöntemlerinin yanlışlığından kaynaklanan kırılma
olasılıkları
her nokta varoluşunu kendinden önce gelen noktalara borçludur
fakat söz konusu bu nokta kendinden sonra gelecek olan noktaların da sebebi olabilecektir
ve her nokta bir an’ı temsil etmektedir
bütün bu noktalar birbirlerini takip ederek zamanın
yatay ve düz olduğu sanılan çizgisini oluşturmaktadırlar
çizgi genel kavramı ise soyuttur
özelde ele aldığımız zamanın sözü edilen çizgisi de soyuttur
bu metnin bu satıh üzerindeki somutluğu da bir çeşit soyutluklara işaret ederek kendi kendini inkâr olup
entropi’ye hizmettir




anatomik difransiyel 2
toplu iğnelerin kırılma yerleri üzerine bakış denemeleri
a) aynasal uzamda görüngüsel labirent
suret “ çözümsüz bir kavram “ sa eğer (ki öyle değilmiş gibi görünür çoğu zaman) şeyler olmazdı
çünkü şey’lerin yansıması suret’tir
aynada gördüğüm şey her ne kadar yakın geçmişe aitse de suret’imdir
ve aynadaki suret’im şey’leşmeye başlamışsa şey’liğim aynaya hapsolmaya başlar
bu durumda aynanın hapsinden kurtulmak için başka bir aynaya gereksinim duyulmaya başlanır
tehlikenin ta kendisi ise aynalardan oluşmuş labirentte suretten bir minator olmaktır
b) sürtünme katsayısı
zaman mekâna usulca değer
bu değiş ne kadar usulca olsa da çok tahrip edicidir
mekân bir anlamda yaşamımızı kapsayandır
zaman bize de değmektedir
zaman akıcı mekân kalıcı gibi gözükür
ama zaman akıcılığıyla mekânı da değişikliğe uğratmaktadır
zamanın mekân üzerindeki etkisi su ve rüzgârın kayaların üzerindeki etkisine benzemektedir
insan yaşamı da zaman ve çeşitli mekânların birbirlerine sürtüşmesi esnasında arada kalan şey’dir
c) kapsama alanı
nesneler dünyadaki duygu ve heyecanları güven altına alır
onlar kötülük ve iyiliklerin yumuşaklığıdır
varoluş ve yok oluş dönüşümlerini
his değişimlerini düzenler
arkadan saldırıları engeller
dünyayı iyicil bir söylentiyle doldururlar
olguların birbirlerine doğru eğilmelerine ve birbirlerine
doğal tanımlayıcılar bulmalarını sağlarlar
ürkütücü nesne ondan ürken yüze benzemez
o’nu içerir
anatomik difransiyel 3
birden fazla kaçışlı perspektif ile aynasal uzamda görüngüsel labirent denemeleri
herhangi bir sınıflandırmanın sınırlı kapasitelerinin süblimasyonu
kendine kaçış noktaları:
1- bir fotoğraftan hareketle:
a) bir fotoğrafın kendinden önceki diğer fotoğraflara yakınlığı
İ-öznel bakışla ii-nesnel bakışla iii-serbest bakışla
b) bir fotoğrafın bir dil oluşturma olasılığı
c) bir fotoğrafın oluşturduğu dilin, izleyenler tarafından kavranabilme olasılığı
2)- serbest bir ortamdaki objeden hareketle
a) bulunulan yerdeki hava şartları
b) güneş ışığının zaman içindeki değişen konumları
c) diğer objelerin sözü edilen objeye aynı atmosfer içinde bulunmaktan dolayı zaman içinde olası etkileri
3)- yazılmakta olan bir metnin kendinden önce yazılmış diğer bir metnin kapsama alanında olabilmesinin örneklemelerinin değerlendirilmesi
birinci örnek metin:
söykü:
kendine kaçış noktası 1
yirmibireylülikibindört

uzun yürüyüşler bitmişti
belki de o an öyle görünüyordu
bir eşyanın gölgesine bakıyordum
sınırlar çok daralmıştı
hareket yok olmuştu
asla son olmayacağını bildiğim bir sonda
hareketsizliğin de hareket doğurduğunu gördüm
her hareketin sadece iyiye gitmek gibi bir kuralı yoktu
bu sadece bizim için bir ümittir
sanırım yalnızca yaşama içgüdüsünden kaynaklanıyor
rüzgârda dalgalanan kavak ağaçları
şehre yağan yağmur
saksıdaki bitkiler
karşı camdaki kedi
görüntüler birbiri ardına diziliyor
bir kişisel geri dönüş
ne kadar geriye dönüş olsa da
bir kere yaşanmışlıklar var
her şeye birden geri dönüş olduğunu
eski diye düşündüğüm sokaklarda farkedip
üzerimdeki ağırlıklarla yürüdüm
her bir sokak taşına basışımda
kendi üzerime basıyor hisine kapılıyorum
zamanın sürtünme katsayısı artıyor
derin ve karanlık suya bakıyorum
florasan ışığında aydınlanmış bitkiler altında gölgeler oynaşıyor
karşı kıyıda eski bir şehir
gökyüzünde uçuşan kırlangıç sesleri
daha yaz bitmedi devam ediyor der gibi
ama bu artık huzur vermiyor
ikinci örnek metin:
söykü:
kendine kaçış noktası 2
yirmiüçeylülikibindört


herhangibir araca binmeksizin
eve yürüyerek dönmesine engel olmayacak kadar
barda oturmuştu
kalkmadan önce hesabı ödedi
hep bu anlarda tuvalete giderdi
kuralı bozmadı
bardan çıktığında herzamanki gibi ince bir yağmur yağıyordu kadıköye
gene mi diye içinden söylendi
büyük çöp konteynerlerinin yanından geçerken
karanlıkta kedileri gördü
sürekli birşeyleri çekiştirip didikliyorlardı
eski bir çeşmenin yanındaki kokoreççinin önünden geçerken
eve yaklaştığını düşündü
evin bulunduğu sokağın başından yürümeye başladığında
evde artık bir kedisi olduğunu düşündü
buna sevinse mi üzülse mi diye iç geçirip
cebindeki anahtarlığını yokladı
zira çok ama çok eskiden olduğu gibi
evde ona kapıyı açacak kimse yoktu
başına değecek kadar sarkmış bir ağacın dallarına aldırmadan
başını dik tuttu
dallar haşince okşayan bir sevgili gibi
biraz acıtarak başına ve saçlarına sürtündü
kapıyı anahtarıyla açıp ışığı yaktığında
üzerine binlerce anı ve hayaletin saldırmasına aldırmaksızın
kediye baktı
onu bekliyordu


tüm ANATOMİK DİFRANSİYEL metinleri POLİKİNİK DİLEMMA çıkışlı olup metinlere gömülmüş alıntılar okuyucu-takipçi tarafından nerelerden alıntılandıkları fark etmelerinin esası üzerinden ENTROPİ’ye bağlantılandırılmak için vücut bulmuştur


ondokuzekimikibindört





Hakan KAMIŞOĞLU





Gelinciklere, cinlere, bizlere.
Gelincik:
Taksim’de ara sokakta yürürken “o neydi lan” dedirten, oradan geçen gelincik. Yaşadığını ve bir eşi olduğunu bildiğimiz gelinciklerden biri. Eşi’nden ayrılmayacak ve eşiyle birlikte ölecek olan gelincik. İstanbul’daki gelincikler hakkında bilinebilecek tek şey, var oldukları ve var olacakları.
Kader:
“Aşkın kurgusu yok. Onun için filmini çekiyoruz” diyor Cem Abi. Yaşamın kurgusu var mı? Bunun kaderle bir ilgisi var mı? 2012’de dünyanın sonu gelecek galiba.
“Fate. Up aganist your will. U will wait until u leave yourself to him” Kendi kendini kurgulayan bir öykü, bir film nasıl birşey olur?
Kahraman:
Gerçek kahraman. Donnie Darko ne tür bir kahraman? Nasıl bir süper kahraman? Klişe olmayan bir süper kahraman. Klişe olmamak bir şart mı? Şart değil bir ihtiyaç. Donnie Darko kanımca, insanların acılarını kaldıramayan bir süper kahraman. Kahraman olduğu an, zamanı geri döndürdüğü, paralel evreni yok ettiği an olmalı. Onun için zor olan ve üstesinden gelmesi gereken şey, üzülmemek, üzüntüye bir şekilde son vermek.
Yabancı:
Kendine ya da ortama uygun ifade biçimi bulamayan. “orada olmayan adam”
Istek:
Ölüm tehditi olmayınca yaşama isteği kalmıyor. Yaşama isteği kalmayınca ölüm tehditinin anlamı kalmıyor.
Kasvet:
Donmuş yağ. İlerleme, değişim, macera yoksunluğu.
Bir:
Tamamlanmış paradoks. En bütün sayı. Var olan şey. Bir şey.
İki de bir’in eşidir ve o da bir birdir. Bir de iki’nin eşidir, birdir.
Ot:
Yalnız başına bir tek çimen. “Rüzgârla birlikte eğilen, hortumla birlikte yükselen, uçan ve bir gün hortumun kendisi olan.
An – Anı:
Moment. Memory. Güzel anlar. Kareler. Akıldan çıkmayan değerli kokular, görüntüler, sesler, bakışlar, dokunmalar. Sürekli aranan, bulunduğunda sadece dikkatli olanların görebileceği kareler.
Delilik:
Meraklı ve tedirgin gözler, güzel bir şey görmek istiyorlar. İyi hissetmek istiyorlar. Karşılarında şablon bir güzellik buluyorlar. Şablon bir yaşam bekliyor onları ve normal oluyorlar. Gerçek samimiyet ve orjinal algıların bulunmadığı bir ortam, normalleşiyor, üzgünleştiriyor.
Sinirleniyor, kontrolden çıkıyoruz ve biliyoruz ki asıl deli onlar. Çoğunlukta olmaları sadece kalabalık oldukları yerlerde anlamlı. Bir mahkeme salonu, bir akıl hastahanesi, bir yemek masası, bir meclis ya da bir cenaze.


Mehmet HAKYEMEZ






söykü:




köpek çitin üzerinden atladı
otların arasında bir süre koşturduktan sonra
durdu
ufka baktı

çitin yanındaki tahta kapıyı açtı
bir iki adım attıktan sonra
durup ufka doğru baktı

ikisi de oraya
ağaçların gökyüzüyle kesiştikleri
yere doğru bakıyorlardı

birden köpeğiyle aynı kaçış noktasına baktığını fark etti
o anda
baktıkları noktadan kendilerine bakışın
nasıl olabileceğini düşündü

bu düşünce baktıkları kaçış noktasına bir ayna yerleştirmeyi uygun gördü
sonra bu düşüncenin
hiç de yeni ve daha önce düşünülmemiş olmadığını
aklından geçirirken buldu kendini
tam bu sırada dışarıdaki görüntüleri
gören gözlerinin arkasından
ve hatta tüm bunları algılayıp düşünen
beyninin de arkasındaki bir noktadan
baktığını fark etti

köpek huysuzlandı ve dönüp ona baktı
köpeğini sakinleştirmek için
içten sevecen bir iki laf etti
üzerinde siyah lekeler olan beyaz köpek
her zamanki gibi başını eğip
kuyruğunu sallayarak yaklaştı

zaman hızla akıyordu
geri döndü tahta kapıyı açtı
dışarı çıktı


onsekizekimikibindört

Hakan KAMIŞOĞLU












Ressam: boyası fırçası ve boyayacak yüzeyi olan şahıs.
Resim yapan adam.
Alternatif insan. Yaşama baktığı biçim ve açıyı görsel bir estetikle buluşturabilen. İnsanların duvarlarına yeni pencereler açan adam.
Sanat tarihinin, sanatçı üzerindeki etkilerini azaltabilir kişi.
Normal insandan kirpikleri daha uzundur.
“renklerle nasıl solo atarsı” biçimlerin alt yapısı, daha çok insan psikolojisine mi yakın olmalıdır?
Tuvalin atlattığı krizler ve bunların etkileri.
Eğer istediğiniz etkiyi yakalayamıyorsanız, tuvale dönüp kendinizi ulaşmak istediğiniz noktada hissedin. Tuvale şunu hatırlatın: “ben var oldukça sen de varsın. Ben toksam sen de olamazsın”. Ve eğer bu önemliyse, insanlar seni sonsuza kadar saklayabilirler. Üzerinde ben olduğum için yapacaklardır bunu.
Resim bir mastürbasyon değildir. Tuvali ziyaret saatlerinizi iyi ayarlayın.
Büyülü bir şey, bir akış, yitiş, programlı bir yok oluş, elektrik eğlence, macera, tad alma duygusu gibi bir şeydir. Acı çekersin ama kendi hayatına bir son veremiyorsundur. At olmadığın için kimse seni vurup da acını dindirmez.
Ve acılarımız sevinçlerimiz gibi tuvale yansır.
Resim aslında duygularımızın katışıksız tuvale yansımış grafiksel çizelgesidir.


Fatih YILDIRIMER






AÇIKLAMALAR:

açıklamama



polikinikdilemma@hotmail.com
polikinikdilemma@yahoo.co.uk

Hiç yorum yok: