17 Ekim 2008 Cuma

POLİKİNİK DİLEMMA GÖRÜNGÜ 34

söykü:

sokak tapınakları:

cam tapınak
birinci kapı: sakup portis sorkap
kimi zaman kelimeler
durup dururken
kendi anlamlarını üretirler mi
üst üste düşmek yetmez bazen
kim ki kendi içine düştüyse
orda bulur bazen
diğerleri içinse hiçbir anlam taşımayabilir
bir kural:
aynı kapıdan girip aynı kapıdan çıkma
ikinci kapı: sakup portis sorkap



ateş tapınak
buralarda enkazın içinden çıkılır hep
birinci kural:
cesaretin yoktur hiç yaşamaya
hiç’i duydun mu sen hiç
ikinci kural:
duyma
üçüncü kural:
duymamış olmak mazeret değildir




tel tapınak
bazen insanlar saçılır
cam kırıkları saçılır
çöpler saçılır yerlere
toprak kendine düşeni bitirir
kural:
aynı yere çok bakma
aynı duyguyu bulamazsın
duygunu geliştir

ilahi:
vitrin camlarına düşmesin
varsın düşmesin aksimiz

gazete kağıdına oturarak
elimdeki kağıdı uzatarak

korkmam aksim düşmez zaten
tel tapınak ikonu
( iki aziz ve bir ağaç )
bir iksir ve elma
kalbi eğrilmiş yurduna geri dönmüş
görülmez mi çiçekler açmış
tüm balkonlar
siyah ah siyah demirden bir elma
ağacı tüten kıvrılan
bir yanda diz çökmüş
diğer yanda diğeri
iki aziz
beni sabah annem koydu sokağa
akşam alır mı bilmem
karnım öyle de aç ki
akşama kadar
akşam alır herbirimizi tek tek
sabah da koyar geriye sokağa
tek kural:
karnını doyur
bir elma ve iksir
kalbi burkulmuş yurduna geri dönmüş



sarı tapınak:
yel akan sanrıdan ne umduk
bilmiyoruz
ayet: bilme
unuttuk alttayız
ayet: unutma
senin yaşamın sanrın
unutmalara dayalı
ayet: hiç dün olmadı














tekir kedi tapınak:
yazının düştüğü yer dedik ya
hare hare olmuştur orası
kimine bir darbe gelmiştir
kimi ağaçtan düşmüştür
ayet: illa ağaçtan düşülmez
tek satıh düz değildi
ayet: biz ayetleri indirmeyiz
onlar zaten oradaydılar
kimi kuyruğunu kapıya kaptırdı
kimi çöpe yattı



ıslak çöp aziz ikonu:
kırmızı yakalı açlığı doyurmak güçtür
tel örtü ile saklanmış taş
altında birikmez ot
diyedir az
çünkü bilirsin ya-kında bilenir bi de
tersinden asılı flama gibidir
tersinden yazılı yazı gibidir de



çakılmış tapınak:
çakılmış çivi bir
tahta üzerine
kanlı et parçası
yakılmış ot bir
toprakta kuruyan
böcek kavrulmuş kara















su mazgalı tapınak:
ilahi söylenti

yağmurun ıslattığı ekşimiş
domates kabuklarını serdim
mazgalın yanındaki küçük taş çıkıntıya
yağmur suları taşarak aktıkça
teker teker sürüklenmeli bizim gibi

sürüklenen ekşi domates kabuklarıyız
bir kuş gagası yıldırmasın
dal parçaları tutamasın

suda sürüklenen ezgimiz
kenardaki taşlara kanırtılmış
çatlamış tırnaklarımızdaki
ve eklem yerlerinin soğuk tasası
kurumuş kabul görmeden tuza batmış

su ezmez yürütür de
seç birini sen bizden
hatırla biz sana ayet indirmedik
suya gizledik
taşa gizledik
tene gizledik ayetleri






















Sap tapınak:
karoların bitişmesine aldırmadan
ve her karoyu birbirinden ayıran
kenarlıklara rağmen tüm gidilebilecek
hat boyu sızan kimi zaman sapsa
umarsız olsa kurusa da
güneş altında gümüşlenir gibidir
laf: tek para etmez lan
ayet: her zaman değer biçmeyi bilmelisin


yırtık kağıt tapınak azizi:
bunlar serzenişin de provası değil
dediler ki sen neyin ispatısın
ispatlamamıştım
ne zamana kadar konuşmayacaksın
eksik ayağımı dilenir gözüktüm hep
oysa ki daha çok şeyler eksikti
bana bakıp ders alınmadı
kaldırımımdan geçenler
kendilerine sadaka verdiler hep
tek kuruş etmedi hiç zaman
sadece akşamları ota düşerim
gölgelerde kendime sohbeti izleyerek
dua:
bir kırmızı evsin
yeşil çanak tutulmuş
kapın yarıya kadar açık
ama bu semavi bir din değil
toprağın dini doğurdu her şeyi










taş tapınak azizi:
verdiğiniz taşlar avuçlarıma battı
çok derinlere indi
en dibine oturdu suyun
bir taş ektim duvara
kadavra
filizlendi dal verdi
ahşap tapınak:
ahşabın çıtırtıları
ve gecelerden salyangozlar geçer
gümüş yollardan ağırca
bu kadar kırışmazdır tepsi yürekler
hepimiz burada mı doğduk acaba
ağrı yolumuzdur kışın soğuk yazın sıcak
köprüye yanaşan son geminin
köpürerek yanan tenimin
ezgisiz söylenir sonu ölümün
eğrisiz sökün eder tözün kanı
yolların altından geçtiğimiz
hepimiz burada mı doğduk acaba


































tapınak cini:
titrek ışıkta kazınmış semender gölgesinde
dağınık korkulardır
semada kaç yıldız kaç buluttur
yıkıntılarımızdan sayarız
avuç içlerimizde biriktirir
zaman geldi salarız
ki bizde zaman aysıdır
hecelerdeyiz biz kıvranmaz
eşiklerde akan kanız
yan yana avurtlarda bütün işkembelerde
dirsekleri uyuyan değen birbirlerine
tırnaklar kara ve kırık karışık saçlı
sentetik kokulu elleri burunlarına yapışık
kemikleri kemiklerine değen derinin döşün altından


yazıya inen ejderha:
kıvılcımlanan dilinde sözcüklenen
ve tüm yazıya kıvrımlanan
sorgucunda aşkla nefret
harlar gürler havalanır
kanatları bakır hava bakır
kara bir demir solur verir
gölgesinde ayrıksılar
gövdesinde dikenler
bozkırda cin inde kindir
şarkısında bronz eğimli eprimiş
aralar türleri oldurur arkasında














yirmisekizkasımikibinaltı



açıklamalar:

* yirmidokuz kasım ikibinaltı bu görüngünün bittiğine karar verdim
* tamamen bu şehre aitim
* tamamen bu şehri yazmaya çalıştım
* bu görüngü daha sonraki bir zamanda daha orijinal haliyle
fotokopi ile çoğaltıldığında meraklısı için gerekli adreslerde
dolaşıma çıkacaktır
* bu görüngü sevgili eşim ve kızıma adanmıştır










polikinik dilemma’nın belirdiği adres:

İstiklal Caddesinde:
Halep pasajında Beyoğlu sineması alt katta:
PENTİMENTO


para bazı şeyleri satın alamaz



iletişmemek için gereksiz adresler:

polikinikdilemma@hotmail.com

polikinikdilemmaster@gmail.com

polikinikdilemma@yahoo.co.uk

Hiç yorum yok: