çok ayrı dillerde tanımlamalar anıtomiatlası 1 / 21_03_2005 / dijital_kolaj
POLİKİNİK DİLEMMA ( özel görüngü)
ŞEYLERE BAKIŞ DENEMELERİ
düşünceler bazen görünür hale gelebilir
kimi zaman da bazı şeyleri
baktığımız şeyler doğurur
şeyler göründükleri kadar mıdır
bütünsel metİNLEME : ilenç
imleç olarak ilenç
lokal ton olarak ilenç
ANAlitik ilenç
sentetik ilenç
1
metnin leitmotiv’inin
saptanması metnin ritimsel
kaygısına etkilerini arttıracaktır
tüm vESİkalıklarına soğuk
damga vurulmuştur
bu yaşadığına dELİldir bir an
çünkü çark durDURUlmuştur
fotoğraflarda BİR AN-
ıdır her an
2
birden ikiye geçiş anının
saptanmasında dikkat
edilecek hususlar
her sınır bir sonraKİNin de
SINIRIdır sihrine batmakta
kendi derisine has
bu sihirli barınak kabuğunu
oluşturmada
3
tüm saptamaların ikizleşmeleri
doğurabileceği kaygısının
sürekli taşınması
bu kadarı kalır
RUHu ne örterdir ki
kadavranın darası kAÇTIR
kan ne kadar kırmızıysa
siyah da o kadardır
4
her anın saptama yapılmasının
anıları oluşturmadaki etkileri
gölgesi DÜŞen bir harf
OLARAK DÜŞüşünü örselemez
altına eklenen rakamlar
müjdesidir öyleyse
mihenkte Ayar tutturulmuş mudur
5
kaygının suç unsuru oluşturmadaki faktörü
geceden önce gelmiş
tüm zamanlar geçirgenlikli
HER AKIŞkanda gözlendiği gibi
zaman da bir yol İZlerken
belki de kendi gölgesine düşmüştür
6
suç unsuru katagorisine
girmiş bir kaygının
iktidar söylemindeki devinimleri
zamana göre veya
zamana rAĞmen
hangisine atıftır biriktirmeler
koleksiyon ne zaman acıtır
oysa kİMi DARBEler kesmez
eşya kalınlaştıkça ezer
7
itici bir güç olarak kaygı
alıkoyan bir güç olarak kaygı
labirentlERİMİzin çıplak
soğuk duvarları ak-
si düşmesin diye ay-
na asılmamış tEKİN olmayan
resimlERİMİzde k-
imi kimSESİ olmayanlardan
kurulmuş kompozİSyonlarda
R’si TERS yazılıdır bu şehrin
hatırası kimi kartpostallarda
bilmem kaç kişiliktir bilİNMEZ
hangi yönden baksan da denize
birdir rüzgar hangi yönden eserse
bütün yelkenliler oraya gider
GİTmez sana da bulAŞIR bu şehir-
den fazla uzaklaşmak ağır bir ton-
lama ile ağrımak gibidir
her TERSleme bir SERT ÇIKıştır
beyaza değen her bölgeler bilinmez
aksidir aslı ters
8
korku kavramındaki
renk etkileri
aşkın göçer
iktidarda simgeler
yön işareti olur
metamorfoz-
un her amorfu
kendi içine dönük
olmadığından saf-
hadır bütün içinde
9
koku ve rengin tek yönden
gelen akademik ışık
altında formu oluşturma
bilgisi
hazerfenin kulesi dibinde
aynALARa yANSIyan arınmış
yüzlerden kaç yÜZDE bARINMIŞ-
tır o rengi ve kOKUyu
yOKLAyanlara bulaştırm-
ada neyi SİMgeler DİYE-
dir
10
metinde kullanılan
simgelerin
metnin formunda
homojenleştirilmesi
ve sen bütün bu
biç
KANatlar içinde
biçimini
BOZ AK
11
eklektik kaygı
bir rENGİNE çok harf-
ile denk
bir harfine çok renk-
ile denk
düşünceler bazen görünür hale gelebilir
kimi zaman da bazı şeyleri
baktığımız şeyler doğurur
şeyler göründükleri kadar mıdır
bütünsel metİNLEME : ilenç
imleç olarak ilenç
lokal ton olarak ilenç
ANAlitik ilenç
sentetik ilenç
1
metnin leitmotiv’inin
saptanması metnin ritimsel
kaygısına etkilerini arttıracaktır
tüm vESİkalıklarına soğuk
damga vurulmuştur
bu yaşadığına dELİldir bir an
çünkü çark durDURUlmuştur
fotoğraflarda BİR AN-
ıdır her an
2
birden ikiye geçiş anının
saptanmasında dikkat
edilecek hususlar
her sınır bir sonraKİNin de
SINIRIdır sihrine batmakta
kendi derisine has
bu sihirli barınak kabuğunu
oluşturmada
3
tüm saptamaların ikizleşmeleri
doğurabileceği kaygısının
sürekli taşınması
bu kadarı kalır
RUHu ne örterdir ki
kadavranın darası kAÇTIR
kan ne kadar kırmızıysa
siyah da o kadardır
4
her anın saptama yapılmasının
anıları oluşturmadaki etkileri
gölgesi DÜŞen bir harf
OLARAK DÜŞüşünü örselemez
altına eklenen rakamlar
müjdesidir öyleyse
mihenkte Ayar tutturulmuş mudur
5
kaygının suç unsuru oluşturmadaki faktörü
geceden önce gelmiş
tüm zamanlar geçirgenlikli
HER AKIŞkanda gözlendiği gibi
zaman da bir yol İZlerken
belki de kendi gölgesine düşmüştür
6
suç unsuru katagorisine
girmiş bir kaygının
iktidar söylemindeki devinimleri
zamana göre veya
zamana rAĞmen
hangisine atıftır biriktirmeler
koleksiyon ne zaman acıtır
oysa kİMi DARBEler kesmez
eşya kalınlaştıkça ezer
7
itici bir güç olarak kaygı
alıkoyan bir güç olarak kaygı
labirentlERİMİzin çıplak
soğuk duvarları ak-
si düşmesin diye ay-
na asılmamış tEKİN olmayan
resimlERİMİzde k-
imi kimSESİ olmayanlardan
kurulmuş kompozİSyonlarda
R’si TERS yazılıdır bu şehrin
hatırası kimi kartpostallarda
bilmem kaç kişiliktir bilİNMEZ
hangi yönden baksan da denize
birdir rüzgar hangi yönden eserse
bütün yelkenliler oraya gider
GİTmez sana da bulAŞIR bu şehir-
den fazla uzaklaşmak ağır bir ton-
lama ile ağrımak gibidir
her TERSleme bir SERT ÇIKıştır
beyaza değen her bölgeler bilinmez
aksidir aslı ters
8
korku kavramındaki
renk etkileri
aşkın göçer
iktidarda simgeler
yön işareti olur
metamorfoz-
un her amorfu
kendi içine dönük
olmadığından saf-
hadır bütün içinde
9
koku ve rengin tek yönden
gelen akademik ışık
altında formu oluşturma
bilgisi
hazerfenin kulesi dibinde
aynALARa yANSIyan arınmış
yüzlerden kaç yÜZDE bARINMIŞ-
tır o rengi ve kOKUyu
yOKLAyanlara bulaştırm-
ada neyi SİMgeler DİYE-
dir
10
metinde kullanılan
simgelerin
metnin formunda
homojenleştirilmesi
ve sen bütün bu
biç
KANatlar içinde
biçimini
BOZ AK
11
eklektik kaygı
bir rENGİNE çok harf-
ile denk
bir harfine çok renk-
ile denk
özel görüngü okuma kılavuzu
kendi yaşam sınırlarımız içinde olan şeyleri bilebiliriz – öyleyse bu evrenin varoluşunu ve yokoluşunu da biliyoruz (yeni bir düşünce değil)-evren sınırlı sayıdaki ŞEYLERin birbirleriyle permütasyonları sonucunda oluştuğuna göre (hemen belirtmek lazım evren sonlu sonsuzluktur*) çeşitli olasılık hesapları yaparak bundan sonra olabilecekleri de bilebiliriz (tek sorun) o kadar çok iyi hesap yapamıyor olmamız
zira sonuçta hesaplar birbirine çok karışıyor karşımızda duran gerçeklikleri ayırdedemiyoruz hayat büyük bir bilinmeze dönüşüyor –tıpkı ihtimal hesaplarını çok iyi yaparak başladığımız satranç oyunu gibi sonlara doğru ise ihtimaller çok açık olmasına rağmen bir anlık dikkatsizlikle yanlış hamle yapılıp oyun ya rakibin istekleri doğrultusunda gelişmeye ya da o anlık tepkilere terkedilmiştir –her an birşeyler yapabilme şansımız hala mevcuttur ancak ipin ucu da kaçmıştır- oyunun bundan sonraki aşamaları genelde garip bir bulanıklıkla devameder (en son hamleye kadar) –tabidir ki yukarıda anlatılanlar oyuncuların ustalıklarına göre çokçeşitli açılımlar yapacaktır ve her ustanın illaki rastgele oldukları anlar vardır- üstelik her soru cevabını içinde barındırır* her obje kendi suretini yaratır* ve her surette kaç obje saklıdır ya da her surette kaç mekân saklıdır işte tüm bu gerilimlerden sonra gelinebilecek nokta
mekânlar = suretler
veya suretlerden çıkan mekânlar arası uzamlar
uzam + mekân = espas
bir akarsuyun akış içeriğine temas tüm mekanların aslında görüldüğü kadar durağan olmayıp akışkan olduğunu farketmeye eşdeğerdir
_____________________________________
* yazdıklarım arasında bana ait bazı cümleler olmayabilir çünkü yeni düşünceler değil bunlar ve özleri fazla bozulmadan bazı ustalardan aktarıldı aktarılacak aktarılıyor bana öyle geldi ki ayrıca onlardan birkaçını yazmalı: j.l.borges,a.schopenhauer,e.batur
kendi yaşam sınırlarımız içinde olan şeyleri bilebiliriz – öyleyse bu evrenin varoluşunu ve yokoluşunu da biliyoruz (yeni bir düşünce değil)-evren sınırlı sayıdaki ŞEYLERin birbirleriyle permütasyonları sonucunda oluştuğuna göre (hemen belirtmek lazım evren sonlu sonsuzluktur*) çeşitli olasılık hesapları yaparak bundan sonra olabilecekleri de bilebiliriz (tek sorun) o kadar çok iyi hesap yapamıyor olmamız
zira sonuçta hesaplar birbirine çok karışıyor karşımızda duran gerçeklikleri ayırdedemiyoruz hayat büyük bir bilinmeze dönüşüyor –tıpkı ihtimal hesaplarını çok iyi yaparak başladığımız satranç oyunu gibi sonlara doğru ise ihtimaller çok açık olmasına rağmen bir anlık dikkatsizlikle yanlış hamle yapılıp oyun ya rakibin istekleri doğrultusunda gelişmeye ya da o anlık tepkilere terkedilmiştir –her an birşeyler yapabilme şansımız hala mevcuttur ancak ipin ucu da kaçmıştır- oyunun bundan sonraki aşamaları genelde garip bir bulanıklıkla devameder (en son hamleye kadar) –tabidir ki yukarıda anlatılanlar oyuncuların ustalıklarına göre çokçeşitli açılımlar yapacaktır ve her ustanın illaki rastgele oldukları anlar vardır- üstelik her soru cevabını içinde barındırır* her obje kendi suretini yaratır* ve her surette kaç obje saklıdır ya da her surette kaç mekân saklıdır işte tüm bu gerilimlerden sonra gelinebilecek nokta
mekânlar = suretler
veya suretlerden çıkan mekânlar arası uzamlar
uzam + mekân = espas
bir akarsuyun akış içeriğine temas tüm mekanların aslında görüldüğü kadar durağan olmayıp akışkan olduğunu farketmeye eşdeğerdir
_____________________________________
* yazdıklarım arasında bana ait bazı cümleler olmayabilir çünkü yeni düşünceler değil bunlar ve özleri fazla bozulmadan bazı ustalardan aktarıldı aktarılacak aktarılıyor bana öyle geldi ki ayrıca onlardan birkaçını yazmalı: j.l.borges,a.schopenhauer,e.batur
POLİKİNİK DİLEMMA 25. görüngü
ve Geçmiş i de
oluştur AN dır
içinde bulunduĞuMuz
Gelecek ve geÇmİş hakKINda ip uç ları şu an da giz li dir
gEçmiştEN geleceğe uzANan yaTAY çizgi
şim di ki zaman ın dikEY çizgisi ile kesilir
şİM di ki zaman ın geçmiş ile gelecek ar as ında ki dikey konumu ise uçucu ve belirsiz (dir)
ancak dikey çizgi nin kendisi Gerçektir
ocakbindokuzyüzdoksanbir
dışarı baktığımda denizi fark ettim
orada sanki insanların içindeymişçesine
ama dışında
dalgalanıyordu içinde bir şeyler saklıyor
gibiydi
ya kendine ait özel bir
dili vardı da mırıldanıyordu
örneğin: insanlar insanlar insanlar diye
ya da hiçbirşey
sadece dalgalanıyordu
hatta dili falan da yoktu düşünmüyordu da
oluştur AN dır
içinde bulunduĞuMuz
Gelecek ve geÇmİş hakKINda ip uç ları şu an da giz li dir
gEçmiştEN geleceğe uzANan yaTAY çizgi
şim di ki zaman ın dikEY çizgisi ile kesilir
şİM di ki zaman ın geçmiş ile gelecek ar as ında ki dikey konumu ise uçucu ve belirsiz (dir)
ancak dikey çizgi nin kendisi Gerçektir
ocakbindokuzyüzdoksanbir
dışarı baktığımda denizi fark ettim
orada sanki insanların içindeymişçesine
ama dışında
dalgalanıyordu içinde bir şeyler saklıyor
gibiydi
ya kendine ait özel bir
dili vardı da mırıldanıyordu
örneğin: insanlar insanlar insanlar diye
ya da hiçbirşey
sadece dalgalanıyordu
hatta dili falan da yoktu düşünmüyordu da
biraz iz bu yağmur un izi mi
belki de
çok yu kardan çok ama çok
ta tavandan
bakıyorum
buradan düşmemeye dikkat ederek
buradan düşebileceğimi biliyorum
sallanıyor
gözlerim
buradan düşebileceğime inanıyorum
SÖYKÜ
koca konakta sâkiler sakin (kin)
sarhoşlar hazzın aşığı
melekler kanatlı ve Sevgili
çALgıcılar FİLozof
yaraya tuz basarcasına şaraplı şarkılarıyla şeytanlar
o GECE bir TÜrLü ay devrilmez GÜN aymAZ
koca konAKTa ta kapIlar ardına kadar gökYÜZÜ
rüzgarda kavakların sesi
uzaklardan köpeklerin sESi çok esKİ bazı anılar
gibi gece lacivert sâkiler
susarsa kuğular beyaz
rüyalarımızdır asmalar erken budanırsa ağlar
ya yaşlı bir çınar AVutabilir mi onu
şarkı: uykuYA gÖmüLdüğÜnde ( M )
gecenin kan atlarıyla geleceğim
geleceğim
konak eskidir duvarlarında kaplan kabartmaları
korur onu zamandan
merdiven altlarında cinler
geniş sofalarında yüksek tavanlar
bahçesindeki çınarağacının gövdesine yaslanmış
asma bitimsiz
sunmak üzere şarabını
nisanbindokuzyüzdoksaniki
turuncu
bu lodosla birikerek kıyılara
hartalar – çizmişdir
yeşil
kıyak bi çingene çalgıcı
küf
o kent-e gitmek isteyenin
yolu ölümde-n de geçer
siyah
ve artık çocuklar bile
kalpparalar gibi
Ot uzm a rtbindok uz yüzdok s anbeş
SÖYKÜ
bir denizkenarı kahvesindeydim
hiç konuşmadım
konuşsam sanki ihtiyarlar yavaş yavaş
gideceklerdi
hiç konuşmadım
ihtiyarlar ve ben ikiye ayrılmıştım
ta ki ben ihtiyarlayıncaya kadar
uyumaya giden bir gemi gibi
ümitsiz soğuk bir rüzgar bekliyorum
ikiek im bind ok uzyüzdoks anbeş
Söykü
çirkin cinin hayal tarihinden portreler
1 bulut biçimlendirici
bulutlara
canavar – saçları rüzgarda uçuşan bir kadın – dövüşen şovalyeler ve yunus gibi biçimler veren bulut biçimlendirici
(ki bu işleri elindeki küçük bir tarak ile yapar)
gökyüzünün bulutlu ve tabak gibi bir ay tarafından aydınlatıldığı geceler hariç diğer geceler bulduğu ilk ağacın dibine uzanıp uyur
bulutsuz gündüzlerde de aynı şeyi yaptığını eklemeden yapamayacağım
2 gölge boyayıcıları
hertürlü gölgeyi biçimlendirip boyayan bu iki kişi nöbetleşe çalışırlar
geceleri çalışan
gündüz çalışanın boyadığı bir gölgeye uzanıp dinlenir
gündüz çalışan da
gece çalışanın boyadığı bir gölgede yatar
koşan bir çocuğun gölgesini - rüzgarda sallanan ağaçların gölgelerini – bir çöptenekesinin gölgesini – uyumakta olan bir kedinin gölgesini ve diğerlerini büyük bir titizlikle çizer ve boyarlar
en büyük zevklerinin de vapurların suya akseden görüntülerini dalgaların içine boyamak olduğu söylenebilir
3 köpük örgücüsü
koca bir okyanus da olsa bir kaşık su da olsa her türlü subirikintisinde köpük oluşabilir
işte bu su birikintilerinden her hangibiri dalgalanacak olsa köpük örgücüsü elindeki küçük bir tarak ile hem köpükleri oluşturur hem de onlara çeşitli biçimler verir
bulut biçimlendiricisi ile benzeri bir iş yapmalarına rağmen araları pek iyi değildir birbirlerini kopyacılıkla suçlar en iyi ve en güzel biçimleri kendilerinin yaptığını idda eder bir araya gelmemeye çalışırlar
hangisinin haklı olduğu ise her zaman sonuçsuz kalır
birşu batb indok uzyüzdoks analtı
Ben, hep ölümü düşünmek gibiyim. Bachmann
İKİ
gözlerinden içtim
zehr’im zeHr’oldu
esrik kayganlığa – yapıştım
yaşamak – kanadı o an
neyazık
aşk nakadar BeyazSa
dölütüm Kapkara bir Tabancadır
bukalemunun cesedi ne renktir
ye dioc akbi ndoku zyüzdok san altı
sanrı ormanlarının
kuytularında
karanlık
buğulanmış gözlerden
yeşil
yapraklar
elma kokusu ellerini uzatır
kocaman bir ırmak havalanır
bulutları kımıldatabilen
sanrı ormanlarının
kuytularında
cin davulları çalar karanlıklarda
paslıtrenler kalkar istasyondan
suya sürtünerek gider şehre
sanrı ormanlarının kuytularından
ilerleyerek
ceviz kokuları duyulduğunda dönmek üzere
dikenli böğürtlen çalılarından
kurulmuş mabedlerde
sisler içinde
kiraz dalları ayaklarıyla
tunç toynaklarıyla
sanrı ormanlarının kuytularında
yir midör tmartbi ndoku zyüzdok sanaltı
25. görüngü açıklamaları:
* şimdiki tarih yirmialtıtemmuzikibinüç bu görüngüyü bir ay sonra ekim ayında çıkarmayı planlamaktayım…
* kapaktan da anlaşılacağı gibi 12.yıl özel görüngüsü… daha önceki görüngülerden seçmeler yapmayı uygun gördüm…
* daha sonra 12. yıl özel görüngüsü iki yi de yapmayı düşünüyorum…
* aradan oldukça uzun bir zaman geçmiş…
* ilk çıktığında sadece bana ait bir süreç olan polikinik dilemma bünyesindeki çoklu kişilikleri içinde sindirdi… sonra fanzin oldu veya öyle sanıldı… modaya mı uyduk nedendir fanzinetik diye görüngüler çıkarmaktan çekinmedik… bunları polikinik dilemma nın etik anlayışı olarak değerlendirdiğimde hiç de yanlış olmaz hatta her şey yerli yerine oturur… ama zaman geçip şimdi her şeye bir tepeden bakacak olursak polikinik dilemma
fotokopi/yapıntı dır bu değişmeyecektir…
* artık herhangibir fotokopi dergi veya
fanzinde ya da başka bir yerde ( görüngü )
kelimesini görünce ve başlarda çok ama çok
tepkilerle karşılaştığım ters veya kendi
atmosferinin gerektirdiği şekilde yazılmış
düzensiz! yazı karakterlerimle
karşılaştığımda veya söz edilirken duyduğumda
gördüğümde bazı şeylerin nasılda
değiştirilebileceğini artık çok net anlıyorum
bu çok başlardaki amacımı öyle kesin sonuca
götürmüş ki şimdi geriye baktığımda bir
mucize gibi geliyor…
*her biçim kendi içeriğini türettiği gibi
her içerik de kendi biçimini türetir…
*polikinik dilemma nın ileriki bir zaman diliminde görüşmek umuduyla…
* usta O.A. nın da dediği gibi – ey okuyucu takipçi sen neredesin acaba?
UBOR-METENGA
gizlenen kanatlı 4 / kağıt üzerine mürekkepli kalem / 32x46cm / 05_04_2005
kanatlı 3 / kağıt üzerine mürekkepli kalem / 32x46cm. / 03_04_2007
POLİKİNİK DİLEMMA 24. Görüngü
POLİKİNİK DİLEMMA 15. GÖRÜNGÜ
görünmezler kenti var
kımıldamaz yeşil dağlarda
uykunun kanatlarıyla
GEleCEğim
geleceğim
güneşin DÜŞtüğü yerdeki KIZIllığa
usulca dokun grileşmiş bulutlara
ellerin yaşlanınca
birdaha toprağa ayAKbasmak istemezSİN
gözlerin İhtişamı GÖRmüştür AYNADA
dörtşubatbindokuzyüzdoksanyedi
söykü:
çirkin cinin hayal tarihinden portreler
ses toplayıcıları
biliriz ki gündüzleri çok ses olur
ve bu seslerin sahipleri
akşam üzerlerinden geceye doğru ortalıktan çekilmeye başlarlar
geceleri dışarıda pek kimse kalmaz
fakat sesleri kaybolmaz
onlar oraya buraya çarparak etrafta salınırlar
ses toplayıcıları işte bu sesleri bir bir toplarlar
yanlarında taşıdıkları denizkabuklarının içine koyarlar
gecenin ortalarına doğru etrafta artık ses kalmamıştır
bazen bir köpek havlar
bir araba klakson çalar ve gürültüyle geçerse
münasebetsiz bir karga bağırırsa
birisi ıslık çalarsa
ses toplayıcılarına iş düşer
ortalıkta çok ses olduğu bilinir
ses toplayıcılarının sayısınıysa kestirebilmek zordur
kimi sadece bir kişi olduğunu söylemekteyse de
yüzlerce olduklarını söyleyenler de vardır
sabahları kuşlar ötmeye başladığında
ses toplayıcılarının işleri bitmiştir
deniz kabuklarını aldıkları yerlere koyup
titizlikle seçtikleri sessiz bir yerde yatıp
uykuya dalarlar
Yirmiüçşubatbindokuzyüzdoksanyedi
geçenlerde bir denizkabuğunda çocukluk sesimi duyar gibi oldum
açıklamalar:
* şimdi tarih 12 haziran 2005
oysa ki bu görüngü ilk olarak 1997 yılında belirmişti
* fonda tom waits çalmakta (lullaby)
* az önce (star trek) yani bizim bir zamanlar (uzay yolu) diye bildiğimiz diziyi dvd marifetiyle seyretmiş bulunuyorum
daha doğrusu dört set
yani dört sezon diye
satılan bu koleksiyon malzemelerinin ilk üçünü
doğum günümde kendime aldım (13 nisan)
ve o zaman bu zamandır seyretmekteyim
1966–67-68 yıllarında çekilmiş olan bu seriler
2268 yıllarında falan geçiyor
kaptan kirk - mr. spock ve doktor mccoy
kaptanın seyir defteri:
uzay son sınır
bunlar uzay gemisi atılganın uzayda beş yıl boyunca yaptığı yolculukların serüvenleri
amacımız daha önce gidilmemiş yerlere gitmek
yeni uygarlıklar keşfetmek
seyrederken bazen
koca yelkenli gemilerle 16. veya 17. yüzyılda
denizlerde gezen kâşifler aklıma geliyor
pek fark yok
bu kaptan biraz daha hümanist ve akılcı o kadar
o kadar değil tabi aynı zamanda emperyalıst değil
yani çok ütopik (burada ünlem işareti kullanmam gerekir mi
diye düşündüm bir an)
her neyse yıl 2005 durum ortada ünleme ne kadar gerek varsa artık
* bu bir tekbaşınalık etkinliğidir
o yüzden polikinik dilemma ile kazaen irtibata geçmemek için gerekli olan adresler aşağıdaki gibidir
polikinikdilemma@hotmail.com
polikinikdilemma2@hotmail.com
polikinikdilemma@yahoo.co.uk
ekmeğini taştan çıkarma kabiliyeti
Günde 806dört kişiyi besleyebilecek şekilde 72elli8 kg
ekmek hazırlayabilen bir ekmekçi varmış. 300bin398 km2
yüzölçümüne sahip ülkede. Ülke nüfusu dörtbin10üç olan.
Km2’ye düşen insan sayısını, sizler, bu masalı dinleyenler
yukarıdaki veriler eşliğinde bulabilirsiniz.
Ekmekçi hep “ekmekler fırından çıktıktan sonra en az 6 saat beklenilip yenmelidir” dermiş. “altı saat ne yaparsanız yapın” bu adamın bilinç altında, yanında, özellikle üstünde, dünyayı ele geçirmek varmış. Sabitmiş bu düşünce.
Bu nedenle ekmeklere alçı, kil, kemik unu,bakır ve çinko sülfat, şap gibi çok yabancı, alakasız maddeler katarmış.
Alçı, kil, kemik unu ekmek hamurunu ağırlaştırıcı işleve sahiptir. Bakır ve çinko sülfat da kabartıcı ve bozuk unları islâhedicidir.
Birgün ülkenin kralı, ekmekçiyi ekmek üzerine konferans
Versin diye saraya davet etmiş. Ekmekçi gitmiş, başlamış konuşmaya: “yoğurma şekli ne olursa olsun, ekmeklik hamur
Su ve un oranına göre üç çeşide ayrılır:
Lüks ekmek hamuru (%65 su)
Ekmek hamuru (%60 su)
Çöreklik hamur (%40-45 su)
Ekmekçi konuşurken kralın kızı da oradaymış.
Ekmeği severmiş, ekmekçiyi de sevmiş.
Ellerine bakmış ve bir başka yerine bakmış. Dalıp dalıp gitiş.
“.... gaz kabarcıkları hamuru kabartır, kabarcıklar arada bir patlar, gaz salıverir, ekşime teknede başlar, hamur parçalara ayrılıncaya kadar sürer. Elverişli büyüklükte fırına atılır.
Kralın kızı kendinden geçmiş, eli ekmek tutmak, pardon ekmekçiyi tutmak istemiş.
Tutmuş evlenmişler.
O günden sonra ülkede ekmek karneye bağlanmış
Aslan Cem Şahin 1995/ İzmir
açıklamalar:
* bu görüngü ikinci çoğaltım olarak
eylül 1995’de belirmiştir.
* bu görüngüde yer alan bazı metinler elden geçirilerek yeniden yazılmış kimi resimler çıkarılmıştır.
* katkılarından dolayı sevgili dostum Aslan Cem Şahin’e
teşekkürü bir borç bilirim.
* pd. iletişmeme adresleri aşağıdaki gibidir:
polikinikdilemma@hotmail.com
polikinikdilemma2@hotmail.compolikinikdilemma@yahoo.co.uk
söykü
şehirdeki gecenin tüm gölgeleri
evdeki odalara sinmiş
karşısındaki insanın yüzünde beliren seslere
dayanabilecek gücü kendinde bulabilirken
kendi dehlizlerinde dolaşmak yeterliyken
yine de ihtimalleri gözönünde bulundurarak
başkalarının dehlizlerinde de seyahat etmek
sorumsuz gereklilikti
bazılarında gizli açıklıklar olabilirdi
bana kalırsa gecenin güneşi ay değildi
çünkü bu herkesin kolayca uydurabileceği
zavallı bir oyundu
üstelik katil her zaman kazanır
gerçekliği uluorta söylenemez
ve bu evrenin yıkımı formülüne çok terstir
hırs ilenç övünç ve ölüm
yirmiüçşubatbindokuzyüzdoksanyedi
ay kıyıları
hangi aynı
kuşkusuz dalgalar
hep mi aynı
kıyılara mı çarparlar
- birdaha asla
ondörtşubatbindokuzyüzdoksanyedi
ne rgİZ
sıkıntılı bir havada
tozlu yolu YÜRÜyerek
suyun tekinsiz saydamlığına
bIRAKılmış gÖZlEr
ve
derinde derin derin yaralar
altışubatbidokuzyüzdoksanyedi
şehirdeki gecenin tüm gölgeleri
evdeki odalara sinmiş
karşısındaki insanın yüzünde beliren seslere
dayanabilecek gücü kendinde bulabilirken
kendi dehlizlerinde dolaşmak yeterliyken
yine de ihtimalleri gözönünde bulundurarak
başkalarının dehlizlerinde de seyahat etmek
sorumsuz gereklilikti
bazılarında gizli açıklıklar olabilirdi
bana kalırsa gecenin güneşi ay değildi
çünkü bu herkesin kolayca uydurabileceği
zavallı bir oyundu
üstelik katil her zaman kazanır
gerçekliği uluorta söylenemez
ve bu evrenin yıkımı formülüne çok terstir
hırs ilenç övünç ve ölüm
yirmiüçşubatbindokuzyüzdoksanyedi
ay kıyıları
hangi aynı
kuşkusuz dalgalar
hep mi aynı
kıyılara mı çarparlar
- birdaha asla
ondörtşubatbindokuzyüzdoksanyedi
ne rgİZ
sıkıntılı bir havada
tozlu yolu YÜRÜyerek
suyun tekinsiz saydamlığına
bIRAKılmış gÖZlEr
ve
derinde derin derin yaralar
altışubatbidokuzyüzdoksanyedi
görünmezler kenti var
kımıldamaz yeşil dağlarda
uykunun kanatlarıyla
GEleCEğim
geleceğim
güneşin DÜŞtüğü yerdeki KIZIllığa
usulca dokun grileşmiş bulutlara
ellerin yaşlanınca
birdaha toprağa ayAKbasmak istemezSİN
gözlerin İhtişamı GÖRmüştür AYNADA
dörtşubatbindokuzyüzdoksanyedi
söykü:
çirkin cinin hayal tarihinden portreler
ses toplayıcıları
biliriz ki gündüzleri çok ses olur
ve bu seslerin sahipleri
akşam üzerlerinden geceye doğru ortalıktan çekilmeye başlarlar
geceleri dışarıda pek kimse kalmaz
fakat sesleri kaybolmaz
onlar oraya buraya çarparak etrafta salınırlar
ses toplayıcıları işte bu sesleri bir bir toplarlar
yanlarında taşıdıkları denizkabuklarının içine koyarlar
gecenin ortalarına doğru etrafta artık ses kalmamıştır
bazen bir köpek havlar
bir araba klakson çalar ve gürültüyle geçerse
münasebetsiz bir karga bağırırsa
birisi ıslık çalarsa
ses toplayıcılarına iş düşer
ortalıkta çok ses olduğu bilinir
ses toplayıcılarının sayısınıysa kestirebilmek zordur
kimi sadece bir kişi olduğunu söylemekteyse de
yüzlerce olduklarını söyleyenler de vardır
sabahları kuşlar ötmeye başladığında
ses toplayıcılarının işleri bitmiştir
deniz kabuklarını aldıkları yerlere koyup
titizlikle seçtikleri sessiz bir yerde yatıp
uykuya dalarlar
Yirmiüçşubatbindokuzyüzdoksanyedi
geçenlerde bir denizkabuğunda çocukluk sesimi duyar gibi oldum
açıklamalar:
* şimdi tarih 12 haziran 2005
oysa ki bu görüngü ilk olarak 1997 yılında belirmişti
* fonda tom waits çalmakta (lullaby)
* az önce (star trek) yani bizim bir zamanlar (uzay yolu) diye bildiğimiz diziyi dvd marifetiyle seyretmiş bulunuyorum
daha doğrusu dört set
yani dört sezon diye
satılan bu koleksiyon malzemelerinin ilk üçünü
doğum günümde kendime aldım (13 nisan)
ve o zaman bu zamandır seyretmekteyim
1966–67-68 yıllarında çekilmiş olan bu seriler
2268 yıllarında falan geçiyor
kaptan kirk - mr. spock ve doktor mccoy
kaptanın seyir defteri:
uzay son sınır
bunlar uzay gemisi atılganın uzayda beş yıl boyunca yaptığı yolculukların serüvenleri
amacımız daha önce gidilmemiş yerlere gitmek
yeni uygarlıklar keşfetmek
seyrederken bazen
koca yelkenli gemilerle 16. veya 17. yüzyılda
denizlerde gezen kâşifler aklıma geliyor
pek fark yok
bu kaptan biraz daha hümanist ve akılcı o kadar
o kadar değil tabi aynı zamanda emperyalıst değil
yani çok ütopik (burada ünlem işareti kullanmam gerekir mi
diye düşündüm bir an)
her neyse yıl 2005 durum ortada ünleme ne kadar gerek varsa artık
* bu bir tekbaşınalık etkinliğidir
o yüzden polikinik dilemma ile kazaen irtibata geçmemek için gerekli olan adresler aşağıdaki gibidir
polikinikdilemma@hotmail.com
polikinikdilemma2@hotmail.com
polikinikdilemma@yahoo.co.uk
POLİKİNİK DİLEMMA 10. görüngü
hatalı
bulantı
karanlık
ölüm
kötülük
çirkinlik
intihar
yaşama iyimser gözlerle bakamıyoruz
ve
mutluluk ebleh bir gülümsemedir artık
fotoğraf
bir fotoğrafta çok eski
poz vermişler siyah beyaz
annem ve teyzem
ayaklarının dibinde
bir köpek siyah
ellerinde çiçekler beyaz
sandalyede oturmakta teyzem
muhtemelen tahta
ve siyah
ve beyaz ayakkabıları annemin
ayakta arkada
başını hafifçe yana eğmiş
elini hafifçe omuzuna değdirmiş
teyzemin
yirmialtıhaziranbindokuzyüzdoksanbeş
ek – şirk
çok seneler önce gelmiş
bir mektuptan çıkan kan
dan
kıvranmakta artık
yıldızlar
göz kırpmazlar
hanımın dehlizlerinde
Ontemmuzbindokuzyüzdoksanbeşkayserideveli
bülbülün ağıtı
esintili bir deniz kadar hafif
gül
binlerce aşkın görüntüsü
sarılmış
kötü bir sopaya
sevinci ve mutluluğu
bir apse gibi
yaşarken ben
ondokuzhaziranbindokuzyüzdoksanbeş
söykü:
şehir
bulutların kenarındaki dağın eteklerinde
bir tapınak
duvarlarına düş işlenmiş
sıçramış
şiir kazınmış
sihir
ortasında bir sal
salınmakta dalgaların içinde
karanlık dipte bilinmez balıklar
gümüş yakamozlar
geniş kubbeden yansırlar
nakşedercesine gökyüzüne fırçalarıyla
ressamlar
korkularını umutlarını
ve terkettiklerini
ve bilinmez bitkiler boyanır
bulutların kenarındaki dağın eteklerinde
bir tapınakta
duvarlarına
akşam olur dağ kararır
tan kızıl
ruh beyaz
bir deniz ülkesi çocuğudur
yüzüne yağmur kazınmıştır
geceleri fırtınalar çıkar
radyolar cızırtılıdır
sıçramış sihir yazılmış tapınakta
duvarlara
akşam kepenkler kapanır kasabada
çaycılar çay bardaklarını toplarlar
bir düş ülkesi çocuğudur
yüzüne rüzgâr kazınmıştır geceleri
ve geceleri yağmur yağar
radyolar hâla cızırtılıdır
onsekiztemmuzbindokuzyüzdoksanbeşkayserideveli
bulantı
karanlık
ölüm
kötülük
çirkinlik
intihar
yaşama iyimser gözlerle bakamıyoruz
ve
mutluluk ebleh bir gülümsemedir artık
fotoğraf
bir fotoğrafta çok eski
poz vermişler siyah beyaz
annem ve teyzem
ayaklarının dibinde
bir köpek siyah
ellerinde çiçekler beyaz
sandalyede oturmakta teyzem
muhtemelen tahta
ve siyah
ve beyaz ayakkabıları annemin
ayakta arkada
başını hafifçe yana eğmiş
elini hafifçe omuzuna değdirmiş
teyzemin
yirmialtıhaziranbindokuzyüzdoksanbeş
ek – şirk
çok seneler önce gelmiş
bir mektuptan çıkan kan
dan
kıvranmakta artık
yıldızlar
göz kırpmazlar
hanımın dehlizlerinde
Ontemmuzbindokuzyüzdoksanbeşkayserideveli
bülbülün ağıtı
esintili bir deniz kadar hafif
gül
binlerce aşkın görüntüsü
sarılmış
kötü bir sopaya
sevinci ve mutluluğu
bir apse gibi
yaşarken ben
ondokuzhaziranbindokuzyüzdoksanbeş
söykü:
şehir
bulutların kenarındaki dağın eteklerinde
bir tapınak
duvarlarına düş işlenmiş
sıçramış
şiir kazınmış
sihir
ortasında bir sal
salınmakta dalgaların içinde
karanlık dipte bilinmez balıklar
gümüş yakamozlar
geniş kubbeden yansırlar
nakşedercesine gökyüzüne fırçalarıyla
ressamlar
korkularını umutlarını
ve terkettiklerini
ve bilinmez bitkiler boyanır
bulutların kenarındaki dağın eteklerinde
bir tapınakta
duvarlarına
akşam olur dağ kararır
tan kızıl
ruh beyaz
bir deniz ülkesi çocuğudur
yüzüne yağmur kazınmıştır
geceleri fırtınalar çıkar
radyolar cızırtılıdır
sıçramış sihir yazılmış tapınakta
duvarlara
akşam kepenkler kapanır kasabada
çaycılar çay bardaklarını toplarlar
bir düş ülkesi çocuğudur
yüzüne rüzgâr kazınmıştır geceleri
ve geceleri yağmur yağar
radyolar hâla cızırtılıdır
onsekiztemmuzbindokuzyüzdoksanbeşkayserideveli
ekmeğini taştan çıkarma kabiliyeti
Günde 806dört kişiyi besleyebilecek şekilde 72elli8 kg
ekmek hazırlayabilen bir ekmekçi varmış. 300bin398 km2
yüzölçümüne sahip ülkede. Ülke nüfusu dörtbin10üç olan.
Km2’ye düşen insan sayısını, sizler, bu masalı dinleyenler
yukarıdaki veriler eşliğinde bulabilirsiniz.
Ekmekçi hep “ekmekler fırından çıktıktan sonra en az 6 saat beklenilip yenmelidir” dermiş. “altı saat ne yaparsanız yapın” bu adamın bilinç altında, yanında, özellikle üstünde, dünyayı ele geçirmek varmış. Sabitmiş bu düşünce.
Bu nedenle ekmeklere alçı, kil, kemik unu,bakır ve çinko sülfat, şap gibi çok yabancı, alakasız maddeler katarmış.
Alçı, kil, kemik unu ekmek hamurunu ağırlaştırıcı işleve sahiptir. Bakır ve çinko sülfat da kabartıcı ve bozuk unları islâhedicidir.
Birgün ülkenin kralı, ekmekçiyi ekmek üzerine konferans
Versin diye saraya davet etmiş. Ekmekçi gitmiş, başlamış konuşmaya: “yoğurma şekli ne olursa olsun, ekmeklik hamur
Su ve un oranına göre üç çeşide ayrılır:
Lüks ekmek hamuru (%65 su)
Ekmek hamuru (%60 su)
Çöreklik hamur (%40-45 su)
Ekmekçi konuşurken kralın kızı da oradaymış.
Ekmeği severmiş, ekmekçiyi de sevmiş.
Ellerine bakmış ve bir başka yerine bakmış. Dalıp dalıp gitiş.
“.... gaz kabarcıkları hamuru kabartır, kabarcıklar arada bir patlar, gaz salıverir, ekşime teknede başlar, hamur parçalara ayrılıncaya kadar sürer. Elverişli büyüklükte fırına atılır.
Kralın kızı kendinden geçmiş, eli ekmek tutmak, pardon ekmekçiyi tutmak istemiş.
Tutmuş evlenmişler.
O günden sonra ülkede ekmek karneye bağlanmış
Aslan Cem Şahin 1995/ İzmir
açıklamalar:
* bu görüngü ikinci çoğaltım olarak
eylül 1995’de belirmiştir.
* bu görüngüde yer alan bazı metinler elden geçirilerek yeniden yazılmış kimi resimler çıkarılmıştır.
* katkılarından dolayı sevgili dostum Aslan Cem Şahin’e
teşekkürü bir borç bilirim.
* pd. iletişmeme adresleri aşağıdaki gibidir:
polikinikdilemma@hotmail.com
polikinikdilemma2@hotmail.compolikinikdilemma@yahoo.co.uk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder