Gölge sahibi beyaz bile olsa düşen gölgesi yine koyudur.
Muhiddin-i Arabi
“Füsus ül-Hikem”
hell metalik bodleran faslı
bir takım habis ve uğursuz met-ağ-four lar
belki biraz o-yun bozan
tablasında n-naylon bebekler satan
kar-anlık ışık-t-an tan-rı
ve benim için belki
ağzına bir gül sıkıştırmıştı
şakağına kurşun sıkarken diyecekler
tabularasasında naylon bebekler
satan
karanlık ışıktan tanrı
söykü:
rüya
çekirge krallığı indi gökyüzünden
güneşte parlayan zırhları ve renkli
bayraklarıyla
tek ve beyaz bir kaplan vardı vadilerde
dağların gölgeleri üzerine düşmemiş
tek bir pençe ile
çekirge kralının zırhını parçaladı
tek bir kükreyişi rüzgarları durdurdu
artık kana bulanmış birkaç bayrak
vardı çimenlerde
kaplan altın zırhlı bir savaşçının
altın kalkanında
bir gölge semboldü
ve altın zırhlı kükreyerek uyandı
bu garip rüyasından
bir tan vakti kanlı büyük savaşın sabahında
o gün akşam olurken kalkanında çekirge sembolü olan savaşçının enli kılıcıyla
ölümü tatmak üzereydi
magripliyi şaşırtan o uzaklardan gelen kaplan kükremesi olmasaydı
bindokuzyüzdoksandört
bir şehr’çün şiir
sana bir kan-alizasyondan sızacağım
kâb ustanbul
onaralıkbindokuzyüzdoksandört
Muhiddin-i Arabi
“Füsus ül-Hikem”
hell metalik bodleran faslı
bir takım habis ve uğursuz met-ağ-four lar
belki biraz o-yun bozan
tablasında n-naylon bebekler satan
kar-anlık ışık-t-an tan-rı
ve benim için belki
ağzına bir gül sıkıştırmıştı
şakağına kurşun sıkarken diyecekler
tabularasasında naylon bebekler
satan
karanlık ışıktan tanrı
söykü:
rüya
çekirge krallığı indi gökyüzünden
güneşte parlayan zırhları ve renkli
bayraklarıyla
tek ve beyaz bir kaplan vardı vadilerde
dağların gölgeleri üzerine düşmemiş
tek bir pençe ile
çekirge kralının zırhını parçaladı
tek bir kükreyişi rüzgarları durdurdu
artık kana bulanmış birkaç bayrak
vardı çimenlerde
kaplan altın zırhlı bir savaşçının
altın kalkanında
bir gölge semboldü
ve altın zırhlı kükreyerek uyandı
bu garip rüyasından
bir tan vakti kanlı büyük savaşın sabahında
o gün akşam olurken kalkanında çekirge sembolü olan savaşçının enli kılıcıyla
ölümü tatmak üzereydi
magripliyi şaşırtan o uzaklardan gelen kaplan kükremesi olmasaydı
bindokuzyüzdoksandört
bir şehr’çün şiir
sana bir kan-alizasyondan sızacağım
kâb ustanbul
onaralıkbindokuzyüzdoksandört
söykü:
sır
kara büyücü abat yüzünü gösterdi
bakışsızdı yüzü
bakışsız kara büyü abat kara bir
boğa olup
güzel nelbün’e yamaştı
nelbün kanmadı
kara büyücü abat’ı derin uçuruma itti
gözleri kanıyordu nelbün’ün
abat yeşil bir kertenkele olup kurtuldu
nelbün kaçarken uçuruma düştü
saçları kayalara takıldı
kayalarda sarı otlar bitti
sarı otlarda kara bir gül bitti
ayın hilâl olacağı gecenin sabahı
söykü
yeşil ayaklı kuş ve kara üzümler
ebru ağaçlar devingen
parmaklarımda şekillenir girdaplar
ilmik ilmikti düğümdü gördüğüm
hurafeler sayıklamakta
bir canbaz deli
o kadar genişti ki gökyüzüne sığmadı
ruhum
yağmur yağdı ipince
gökkuşağı aktı
sonra sinsi bir elips çizdi zaman
henüz madenler akışkan ve sıcaktı içimde
yelkenli gemiler yoktu daha
tıpkı mamutların da olmadığı gibi
saf enerjiyle kasıldı gözlerim
et doğmadan ot bitti
artık sular da gökyüzü kadar genişti
büyük çamağacı ormanlarında
hayvanların homurtusunu işittim
talihe ait ne varsa kaybedilmişti ki
kumsallarda ayak izleri belirdi
şimdi kayalar büyük
otlar ve ağaçlar sararmış
gökyüzü daraldı
talihsizdin ve yordun onları
artık yağmurun ipince yağması faydasız
çünkü talihsizdin yordun onları
bindokuzyüzdoksandört
söykü
minator’un düşü
derin dehlizlerden geçilerek
kehribar odacıklardan
oluşan bir yapının eşiklerinden
atlanır
açılır demir parmaklıklar
uzak odalardan saatlerin tik takları duyulur
hangi zamanlara ait olduğu belli olmayan
tahta bebeklerin
yüzlerindeki gülümsemeler
altın yaldızlı sedef kakmalı
küçük tahta sandıklarda odaklaşır
o sandıklarda yeşil
çok büyük balinaların yaşadığı denizlerden
deniz kabukları
herbiri ayrı bir büyüye ait tılsım mışçasına
parlamakta
açık denizde tatlı gıcırtılarla
yol almakta olan bir yelkenli
kadar kor karak odalar boyu
koşturmaktaydı
aralıkbindokuzyüzdoksandört
söykü
bir merdiven altı cinninden tavsiye
kü-çük kızlar
kavanozlarında salça saklar
kü-çük mutlu
gelecek günler’çün
heyhat gelmez
gelen –ö
diye
küçük oğlanlardır
sonra hep beraber
-lüm olurlar
bindokuzyüzdoksandört
bir merdiven altı cinninden tavsiye
kü-çük kızlar
kavanozlarında salça saklar
kü-çük mutlu
gelecek günler’çün
heyhat gelmez
gelen –ö
diye
küçük oğlanlardır
sonra hep beraber
-lüm olurlar
bindokuzyüzdoksandört
söykü
bir hint gölge oyunu şeytanının öğleden sonrası
dişi örümceğin erkeğini yemesi gibi
huzur verir
senin aşkın
gönlümde(n) yaralar
ah o yaralar
sa o yaralar
ikiocakbindokuzyüzdoksanbeş
açıklamalar:
*bu görüngü ikinci çoğaltım olarak
19 haziran 1998’de belirmiştir
*bu görüngüde yer alan bazı metinler elden geçirilerek yeniden yazılmış kimi resimler çıkarılmıştır
polikinikdilemma@hotmail.com
polikinikdilemma@yahoo.co.uk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder